EĞİTİMCİ, ŞAİR, YAZAR TURAN KAYIKÇI'NIN YAZISI: "DİL VE KİTAP"
7/6/2025
DİL VE KİTAP
Dilin daha ortaya çıkışında bir karışıklık olduğu için çok çeşitli tanımlara sahiptir. Dilin tanımı yapılırken de belli başlı üç temel işleve oturtulur:
- İletişim kurma.
- Bilgi aktarma.
- Düşünceyi geliştirme.
Hiç kuşkusuz dilin en karakteristik yanı, onun toplumsallığıdır. Genel olarak dilin gelişimiyle toplumsal kurumların evrimi arasında bir etkileşim mevcuttur. Özel olarak ise, tek tek doğal dillerle onları konuşan toplulukların kültürleri arasında güçlü bir bağ bulunduğu görülmektedir.
“Halkın konuştuğu dille bilim, felsefe ve edebiyatın dilini birleştirmek, eş deyişle düşündüğünü konuşur gibi yazmak, ilk işi olmuştur Avrupa’da aydın kişilerin. Orada ulus bilinci bu birleşme ile doğmuş, bu birleşmeyle edebiyat kısırlıktan kurtulmuş. Rönesans dedikleri davranış bir bakıma halk dilinin yazı dili olması demektir. Değil salt ilerici aydın gençler, atılgan yazarlar, ister istemez ağır adımlarla yürüyen akademisyenler bile konuşulan dilin ardına düşmüşler. Sözlüklerini, dilbilgilerini yalnız halktan ders alarak yazmışlardır. Bizim Batı kültüründen alacağımız ilk ders de, bu olmalı değil miydi?”( S. Eyüboğlu, Mavi ve Kara s.112-113)
Kimi insanların kafasına, çocukların büyüklere göre dili daha çabuk öğrendiğine ilişkin bir yargı yerleşmiştir. Bir bakıma bunun doğruluk payı da vardır, değil mi ki onlar ilk birkaç yılda kendi düzeylerinde eksiksiz bir dilsel iletişim kurabiliyor; oysa büyükler, bir yabancı dili öğrenebilmek için gözleme dayanarak, çocuklarını daha anaokulu düzeyinde başlayarak bir yabancı dili öğrenmeye yöneltiyorlar.
Kendi dilini çocuklara küçük yaşta anaokuluna başlamadan önce, doğru öğrenmelerini sağlamalıyız. Bunu aileler çocuklarına araç ve gereçlerin adlarını doğru söylemelidirler ki okul çağına başladıkları zaman dil ile ilgili alt yapı sağlanmış olsun. Çocuklar önce kendi ninnisi ile başlar dilini öğrenmeye, sonra masalını ve öyküsünü öğrenerek anadilinin tadına varır. Okul yaşamında planlı eğitimde sürecinde dilin akademik anlamda kurallarını öğrenir. Dilimizi yabacı dillerin egemenliğinden kurtarmak için halkımıza Türkçe kullanmayı özendirmek gerekir. Özellikle alışveriş merkezlerinin, yiyecek maddelerinin satıldığı yerlerin adlarını Türkçe olarak kullanmamız dilimizin gelişimine katkı sağlar. Dolaysıyla kendi dilini sevme küçük yaşata başlarsa, okuma zevki ve tadı da bu yaşta gelişmiş olur.
Dil bir iletişim aracıdır. Bir toplumda yaşayan bireyler birbirleriyle aynı dili konuşarak iletişim kurarlar. Bugün hızla gelişen ve değişen dünyamızda diğer uluslarla da iletişim sağlamak zorundayız. Başka bir deyişle, diğer ülkelerle her alanda bilgi alışverişi yapabilmek, ekonomik ilişkilerimizi yürütebilmek ve kendi düşüncelerimizi ifade edebilmek için ana dilimizden başka en az bir yabancı dili bilmek zorundayız.
Günümüzde ekonomik ve teknolojik gelişmeler sonucunda, İngilizce neredeyse tüm ülkelerde kullanılan “dünya dili” haline gelmiştir. Bu nedenle ülkemizde de yabancı dil öğretimi daha çok İngilizce öğretimi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bir yabancı dili bilmek, bireyin o dildeki sözcükleri ve dilbilgisi yapılarını bilmesinin yanı sıra, bu sözcük ve yapılardan yararlanarak o dili konuşan kişilerle sözlü ya da yazılı iletişim kurabilmesidir. Başka bir deyişle, bir dili bilmek yalnızca o dil hakkında gerekli olan dilbilgisi kurallarını bilmek, yani “dil bilgisel yeti” ye sahip olmak değildir. Aynı zamanda hangi ortamlarda hangi yapı ve sözcüklerin kullanılacağını bilmek demek olan “iletişimsel yeti” ye sahip olmak gerekmektedir. Bunu kazanabilmek için de o dilin kültürü ve edebiyatı hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
İkinci dil öğrenenlerin kendi dillerindeki okuma-anlama becerilerini de geliştirdikleri ve ayrıca okuma sınavlarında daha yüksek notlar aldıkları bilinmektedir. Birçok durumda, başka bir dil öğrenmek çocuğun Türkçe yeteneğini geliştirir. Çocuklar diğer dillerin yapılarını öğrenirken Türkçe hakkında da birçok şey öğrenirler.
“Kendini oluşturmak, kendini yeni baştan yapmak, kendini biçimlendirmek ve özce kendi olmak, insanın “ bilinçlenmesiyle gerçekleşebilir. Bu süreçse, davranış bilimcilerin erken çocukluk dedikleri dönemde başlamaktadır. Bilgi, bilinçlenmenin önkoşuluysa, kitap da bilgilenmenin önkoşulu olmaktadır. Salt kitapla buluşma ve okuyarak yolda olma yetmez. Öncelikle okunanlar üzerine, sonrasında da bireysel olarak koşuldur. Bir sonraki aşama konuşma ve yazmadır. Okuma serüveni, zaman içinde, yazmayla daha da anlamlaşma evresine gelse bile, yaşam yolculuğunun bir bölümcesidir( ama çok değerli ve önemli bir bölümce…)”( Cüneyd Tandoğan)
DİL VE KİTAP
Dilin daha ortaya çıkışında bir karışıklık olduğu için çok çeşitli tanımlara sahiptir. Dilin tanımı yapılırken de belli başlı üç temel işleve oturtulur:
- İletişim kurma.
- Bilgi aktarma.
- Düşünceyi geliştirme.
Hiç kuşkusuz dilin en karakteristik yanı, onun toplumsallığıdır. Genel olarak dilin gelişimiyle toplumsal kurumların evrimi arasında bir etkileşim mevcuttur. Özel olarak ise, tek tek doğal dillerle onları konuşan toplulukların kültürleri arasında güçlü bir bağ bulunduğu görülmektedir.
“Halkın konuştuğu dille bilim, felsefe ve edebiyatın dilini birleştirmek, eş deyişle düşündüğünü konuşur gibi yazmak, ilk işi olmuştur Avrupa’da aydın kişilerin. Orada ulus bilinci bu birleşme ile doğmuş, bu birleşmeyle edebiyat kısırlıktan kurtulmuş. Rönesans dedikleri davranış bir bakıma halk dilinin yazı dili olması demektir. Değil salt ilerici aydın gençler, atılgan yazarlar, ister istemez ağır adımlarla yürüyen akademisyenler bile konuşulan dilin ardına düşmüşler. Sözlüklerini, dilbilgilerini yalnız halktan ders alarak yazmışlardır. Bizim Batı kültüründen alacağımız ilk ders de, bu olmalı değil miydi?”( S. Eyüboğlu, Mavi ve Kara s.112-113)
Kimi insanların kafasına, çocukların büyüklere göre dili daha çabuk öğrendiğine ilişkin bir yargı yerleşmiştir. Bir bakıma bunun doğruluk payı da vardır, değil mi ki onlar ilk birkaç yılda kendi düzeylerinde eksiksiz bir dilsel iletişim kurabiliyor; oysa büyükler, bir yabancı dili öğrenebilmek için gözleme dayanarak, çocuklarını daha anaokulu düzeyinde başlayarak bir yabancı dili öğrenmeye yöneltiyorlar.
Kendi dilini çocuklara küçük yaşta anaokuluna başlamadan önce, doğru öğrenmelerini sağlamalıyız. Bunu aileler çocuklarına araç ve gereçlerin adlarını doğru söylemelidirler ki okul çağına başladıkları zaman dil ile ilgili alt yapı sağlanmış olsun. Çocuklar önce kendi ninnisi ile başlar dilini öğrenmeye, sonra masalını ve öyküsünü öğrenerek anadilinin tadına varır. Okul yaşamında planlı eğitimde sürecinde dilin akademik anlamda kurallarını öğrenir. Dilimizi yabacı dillerin egemenliğinden kurtarmak için halkımıza Türkçe kullanmayı özendirmek gerekir. Özellikle alışveriş merkezlerinin, yiyecek maddelerinin satıldığı yerlerin adlarını Türkçe olarak kullanmamız dilimizin gelişimine katkı sağlar. Dolaysıyla kendi dilini sevme küçük yaşata başlarsa, okuma zevki ve tadı da bu yaşta gelişmiş olur.
Dil bir iletişim aracıdır. Bir toplumda yaşayan bireyler birbirleriyle aynı dili konuşarak iletişim kurarlar. Bugün hızla gelişen ve değişen dünyamızda diğer uluslarla da iletişim sağlamak zorundayız. Başka bir deyişle, diğer ülkelerle her alanda bilgi alışverişi yapabilmek, ekonomik ilişkilerimizi yürütebilmek ve kendi düşüncelerimizi ifade edebilmek için ana dilimizden başka en az bir yabancı dili bilmek zorundayız.
Günümüzde ekonomik ve teknolojik gelişmeler sonucunda, İngilizce neredeyse tüm ülkelerde kullanılan “dünya dili” haline gelmiştir. Bu nedenle ülkemizde de yabancı dil öğretimi daha çok İngilizce öğretimi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bir yabancı dili bilmek, bireyin o dildeki sözcükleri ve dilbilgisi yapılarını bilmesinin yanı sıra, bu sözcük ve yapılardan yararlanarak o dili konuşan kişilerle sözlü ya da yazılı iletişim kurabilmesidir. Başka bir deyişle, bir dili bilmek yalnızca o dil hakkında gerekli olan dilbilgisi kurallarını bilmek, yani “dil bilgisel yeti” ye sahip olmak değildir. Aynı zamanda hangi ortamlarda hangi yapı ve sözcüklerin kullanılacağını bilmek demek olan “iletişimsel yeti” ye sahip olmak gerekmektedir. Bunu kazanabilmek için de o dilin kültürü ve edebiyatı hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
İkinci dil öğrenenlerin kendi dillerindeki okuma-anlama becerilerini de geliştirdikleri ve ayrıca okuma sınavlarında daha yüksek notlar aldıkları bilinmektedir. Birçok durumda, başka bir dil öğrenmek çocuğun Türkçe yeteneğini geliştirir. Çocuklar diğer dillerin yapılarını öğrenirken Türkçe hakkında da birçok şey öğrenirler.
“Kendini oluşturmak, kendini yeni baştan yapmak, kendini biçimlendirmek ve özce kendi olmak, insanın “ bilinçlenmesiyle gerçekleşebilir. Bu süreçse, davranış bilimcilerin erken çocukluk dedikleri dönemde başlamaktadır. Bilgi, bilinçlenmenin önkoşuluysa, kitap da bilgilenmenin önkoşulu olmaktadır. Salt kitapla buluşma ve okuyarak yolda olma yetmez. Öncelikle okunanlar üzerine, sonrasında da bireysel olarak koşuldur. Bir sonraki aşama konuşma ve yazmadır. Okuma serüveni, zaman içinde, yazmayla daha da anlamlaşma evresine gelse bile, yaşam yolculuğunun bir bölümcesidir( ama çok değerli ve önemli bir bölümce…)”( Cüneyd Tandoğan)
TURAN KAYIKÇI
cinaraltikultursanat@gmail.com