EĞİTİMCİ, ŞAİR, YAZAR TURAN KAYIKÇI'NIN YAZISI: "DÜĞÜN ALAYI"
4/23/2025
DÜĞÜN ALAYI
Vaktiyle uzak doğu ülkesi olan Moğolistan’da padişahın dillere destan Banu Hatun, diye güzel bir kızı varmış. Kızının güzelliğini bahane ederek padişah onu sarayın avlusu dışına bırakmazmış. Ancak gül bahçesinde gezmesine izin verirmiş. Gel zaman git zaman bir gün süt getirmek için köylü bir çoban arabasıyla saraya geldiğinde; gül bahçesinde Banu Hatunla karşılaşır. İkisinin de bir anda şimşek çakar gözlerinde… Bakışlarını birbirinden alamazlar. Sarışın uzun boyu, deniz yeşil gözleri, kar beyazı teni kartal bakışıyla çabanı kalbinden vurur Banu Hatun. Çobanın Banu’dan alt kalan yanı yoktur. Uzun boyu, sıra dağları andıran kaşları, kalem gibi düz burnu, siyah cepkeniyle Banu Hatun’un karşısına çıkan ilk yakışıklı erkekti. Bir anda kızın eli ayağı birbirine dolandı. Ne diyeceğini ve hangi yöne gideceğini şaşırdı. Banu babasının kendisinin bir çobanla evlenmesine razı olmayacağını biliyordu.
Çoban Remzi, bir anda kızı karşısında görünce dili damağı kurudu. Sağına soluna baktı. Aşk şerbetini içmiş gibi dile geldi.
İlk görüşte aldın beni benden
Söyle güzel kimsin sen?
Vuruldum sana ta derinden
Ne olur bir yudum su ver bade niyetine
Banu Hatun, çobanın ağzından bu güzel sözleri duyunca aklı başından gitmişti. O da aynı duygularla yanıt verdi.
Babam padişahtır benim
Acem ilindendir soyum
Nerden geldin nere gidersin
Al yüzümü seyrele ey çoban
Çoban Remzi, padişahın duyunca, içini bir korku sardı.
- Bak Banu Hatun, sen bir sultansın, bense baldırı çıplak bir çoban. Padişah bir çobana kız verir mi hiç? Bir fakir anam var, birkaç tavuk, birkaç inek. Kapınıza gelsem kellemi alır baban…
- Öyle deme Remzi, elçiye zeval olmaz. Anan gelsin istesin babamdan bak yeminle söylüyorum; Babam vermezse ben bir yolunu bulup kaçarım.
- Sultanım o padişah ben bir çoban, elinde kocaman ordu. Nerede yakalasa çarmıha gerer beni.
Konuşmaları yarım saat sürmüştü ikisi de kendilerini rüyada sanıyordu. İkisinde evlerine gidince yaşadıklarının bir rüya olmadığını anladılar. Çoban Remzi eve vardığında yüzü leçek gibi bembeyaz olmuşu. Vakit akşama evrilmişti. Remzi istemeyerek sofraya oturdu.
Remzi’nin vahim durumunu gören Anası:
- Oğlum senin halin nicedir böyle. Sesin çıkmıyor, yüzün gülmüyor. Derdini söylemeyen derman bulamazmış derler. Dökül bakayım anasının kuzusu nedir seni böyle halden hale sokan.
- Sorma ana, öyle bir vuruldum ki, ne başı var nede sonu. Çaresiz bir derde düştüm. Kanar yaram derin derin. Derman kar eylemez, tabip çare bulamaz.
- Söyle oğlum nedir derdin.
- Padişahın kızı Banu Hatun’a âşık oldum, o da ban âşık oldu. Gel gör ki bu işin sonu yok. Padişah duyarsa senide beni de yok eder.
- Sana komik gelecek ama ayı, kurt, tilki ve kartal dostlarımla görüşeceğim.
- Oğlum sen şaşırdın mı? Ne zamandan beri hayvanlardan dost oldun. Onlar seni gördükleri yerde paramparça ederler.
- Ana sana daha önceden söylemeliydim. Ayı, kurt, tilki ve kartalla barış imzaladık. Onlar hem kendi aralarında kavga etmeyecekler hem de bana her konuda yardımcı olacaklar. Ben de onlara her gün koyunlardan sağdığım sütten veriyorum onlarda koyunları koruyorlar.
- Oğlum padişah zalim birisidir. Seni sağ bırakmaz. İyi düşün, sana Moğol yurdunda başka bulursun.
- Padişah kellemi alsa da, zincire vurup ölene kadar çarmıha gerse de Banu Hatundan vazgeçmeyeceğim.
- Evladım yolun açık olsun.
Aylardan Mayıs’tı Çoban Remzi, kuş seslerinin yankılandığı, hercai menekşenin bir kartpostal gibi bezediği; hayvanların yaşadığı vadiye elindeki yemeklerle bir atın sırtında derin düşüncelere dalarak gitti. İçinden “Bu hayvanlar benim teklifimi ya kabul etmezlerse; Banu Hatun’a ne derim. En iyisi onlara önce bir ziyafet çekeyim sonra durumu açıklarım. Bu güne kadar bana hep yardımcı oldular.
Remzi’ yi vadiye girişte Ayı karşıladı.
- O Çoban Remzi bekleyi bekleyi gözümüz dört oldu, nerede kaldın.
- Hiç sorma Ayı kardeş öyle bir derede düştüm ki, çare bulmak için sizden yardım alamaya geldim.
- Derdini söylemeyen derman bulamazmış derler.
- Senle karşılaşmam iyi oldu. Ben padişahın kızı Banu Hatun’ a âşık oldum. Adam kızı bir çobana vermeyeceği belli… Anamı kızı istemeye göndersem o saate padişah kellesini alır anamın. Bu işe bir çare ayı kardeş.
- İş bu kadar ciddiyeyse; kurt, tilki ve kartalı haber salayım, biz gelene kadar sen yemekleri hazırla. Yemekten sonra aklımdaki plan onlara açıklayacağım. Bir yere kaybolmadan bizi bekle.
Bir saat sonra, ayı, kurt, tilki ve kartal birlikte Çoban Remzi’nin hazırladığı yemekleri afiyetle yediler. Ardından ayı söz aldı:
- Arkadaşlar çoban dostumuz için hazırladığım bir plan var. Yarın padişahın kızını ona kaçıracağız. Bir boyunduruk ve karasaban lazım… Çoban bunları köyden bulup getirecek. Ben ve kurt karasabana öküz gibi koşulacağız. Tilki karasabanı bir çiftçi gibi sürecek. O sırada padişahın kızı ve tüm ahali bizim bu komikliğimizi izlemek için dışarı çıkacaklar. Kartal gökyüzünde uçarak padişahın kızını bir küpe bindirip bizim yaşadığımız vadiye kaçıracak. Planla ilgili görüş ve önerileri olan var mı?
Çoban Remzi söz istedi.
- Ayı kardeş ben o sırada nerede olacağım.
- Sen vadiden ayrılmayacaksın. Buradaki bir mağarayı sizin için dayayıp döşeyeceğiz.
Beklenen gün geldi. Plan gereği padişahın sarayının tam karşısında; ayı ile kurt karasabana koşuldular. Tilki arkalarında karasabanın tutarak tarlayı sürmeye başladı. Yabani hayvanların bu halini görmek için tüm ahali gülerek ve bağırarak dışarı çıkıp seyretmeye başladı. Banu Hatun’da kırmızı giysileriyle o da seyre katılmıştı. Kartal fırsat kolluyordu. Padişahın kızının dışarı çıktığını gördüğü anda; elindeki küpe atarak, Banu Sultanı kaptığı gibi hayvanların yaşadığı vadiye götürdü. Kartalın havalandığını gören, ayı kurt, tilki, karasabanı tarlada bırakarak vadiye doğru koşmaya başladılar.
Korku ve dehşet içinde vadide bir mağaranın içinde Çoban Remzi ile karşılaşan Banu Sultan’ın korkusunun yeri sevinç gözyaşları almıştı. İki sevgili birbirine sarılarak sevgi yumağı oluşturdular. Onlar artık yaşam vadisinde hayvanların koruması altında yaşayacaktı.
Padişah kızının Çoban Remzi tarafından kaçırılmasını öğrendikten sonra; önce çobanın annesini zindana attırdı. Çünkü yaşlı kadının ağzından oğlu hakkında bir sözcük alamadı. Banu Sultan’ı bulmak için ülkenin her köşe bucağına asker çıkardı. Dağlar, ovalar, vadiler askerden geçilmiyordu.
Askerleri uzaktan gözeten Banu Sultan Çoban Remziye dönerek;
- Remzi sen bir kör oğlusun ben de sulatan senin kalene sığınmışım. Sendeki bu yürek ve bu bilek olduğuna göre kimse bizi teslim alamaz.
- Korkma sultanım, hayvan dostlarımız bizimle birlikte olduğu sürece kimse bize bir şey yapamaz. Baksana kurtlardan ve ayılardan kocaman ordumuz oldu. Gökyüzünde kartla sürüsü bulutlar kadar, kim bize yan bakar. Padişahın orduları hiçbir şekilde yaşam vadisine giremedi. Her saldırıda ayıların ve kurtların karşı koymasıyla geri çekilmek zorunda kaldılar. Yıllar sonra boy boy çocuklar olan çobanla Banu Sultan yaşam vadisinde uzun yıllar yaşayarak; hayvanlarla dost olmanın ayrıcalığını yaşadılar.
DÜĞÜN ALAYI
Vaktiyle uzak doğu ülkesi olan Moğolistan’da padişahın dillere destan Banu Hatun, diye güzel bir kızı varmış. Kızının güzelliğini bahane ederek padişah onu sarayın avlusu dışına bırakmazmış. Ancak gül bahçesinde gezmesine izin verirmiş. Gel zaman git zaman bir gün süt getirmek için köylü bir çoban arabasıyla saraya geldiğinde; gül bahçesinde Banu Hatunla karşılaşır. İkisinin de bir anda şimşek çakar gözlerinde… Bakışlarını birbirinden alamazlar. Sarışın uzun boyu, deniz yeşil gözleri, kar beyazı teni kartal bakışıyla çabanı kalbinden vurur Banu Hatun. Çobanın Banu’dan alt kalan yanı yoktur. Uzun boyu, sıra dağları andıran kaşları, kalem gibi düz burnu, siyah cepkeniyle Banu Hatun’un karşısına çıkan ilk yakışıklı erkekti. Bir anda kızın eli ayağı birbirine dolandı. Ne diyeceğini ve hangi yöne gideceğini şaşırdı. Banu babasının kendisinin bir çobanla evlenmesine razı olmayacağını biliyordu.
Çoban Remzi, bir anda kızı karşısında görünce dili damağı kurudu. Sağına soluna baktı. Aşk şerbetini içmiş gibi dile geldi.
İlk görüşte aldın beni benden
Söyle güzel kimsin sen?
Vuruldum sana ta derinden
Ne olur bir yudum su ver bade niyetine
Banu Hatun, çobanın ağzından bu güzel sözleri duyunca aklı başından gitmişti. O da aynı duygularla yanıt verdi.
Babam padişahtır benim
Acem ilindendir soyum
Nerden geldin nere gidersin
Al yüzümü seyrele ey çoban
Çoban Remzi, padişahın duyunca, içini bir korku sardı.
- Bak Banu Hatun, sen bir sultansın, bense baldırı çıplak bir çoban. Padişah bir çobana kız verir mi hiç? Bir fakir anam var, birkaç tavuk, birkaç inek. Kapınıza gelsem kellemi alır baban…
- Öyle deme Remzi, elçiye zeval olmaz. Anan gelsin istesin babamdan bak yeminle söylüyorum; Babam vermezse ben bir yolunu bulup kaçarım.
- Sultanım o padişah ben bir çoban, elinde kocaman ordu. Nerede yakalasa çarmıha gerer beni.
Konuşmaları yarım saat sürmüştü ikisi de kendilerini rüyada sanıyordu. İkisinde evlerine gidince yaşadıklarının bir rüya olmadığını anladılar. Çoban Remzi eve vardığında yüzü leçek gibi bembeyaz olmuşu. Vakit akşama evrilmişti. Remzi istemeyerek sofraya oturdu.
Remzi’nin vahim durumunu gören Anası:
- Oğlum senin halin nicedir böyle. Sesin çıkmıyor, yüzün gülmüyor. Derdini söylemeyen derman bulamazmış derler. Dökül bakayım anasının kuzusu nedir seni böyle halden hale sokan.
- Sorma ana, öyle bir vuruldum ki, ne başı var nede sonu. Çaresiz bir derde düştüm. Kanar yaram derin derin. Derman kar eylemez, tabip çare bulamaz.
- Söyle oğlum nedir derdin.
- Padişahın kızı Banu Hatun’a âşık oldum, o da ban âşık oldu. Gel gör ki bu işin sonu yok. Padişah duyarsa senide beni de yok eder.
- Oğul istersen gider padişahtan Banu Hatun’u isterim.
- Sakın ana o saate keleni alır.
- Ana bence bu durumun tek çaresi var.
- Neymiş o çare oğul?
- Sana komik gelecek ama ayı, kurt, tilki ve kartal dostlarımla görüşeceğim.
- Oğlum sen şaşırdın mı? Ne zamandan beri hayvanlardan dost oldun. Onlar seni gördükleri yerde paramparça ederler.
- Ana sana daha önceden söylemeliydim. Ayı, kurt, tilki ve kartalla barış imzaladık. Onlar hem kendi aralarında kavga etmeyecekler hem de bana her konuda yardımcı olacaklar. Ben de onlara her gün koyunlardan sağdığım sütten veriyorum onlarda koyunları koruyorlar.
- Oğlum padişah zalim birisidir. Seni sağ bırakmaz. İyi düşün, sana Moğol yurdunda başka bulursun.
- Padişah kellemi alsa da, zincire vurup ölene kadar çarmıha gerse de Banu Hatundan vazgeçmeyeceğim.
- Evladım yolun açık olsun.
Aylardan Mayıs’tı Çoban Remzi, kuş seslerinin yankılandığı, hercai menekşenin bir kartpostal gibi bezediği; hayvanların yaşadığı vadiye elindeki yemeklerle bir atın sırtında derin düşüncelere dalarak gitti. İçinden “Bu hayvanlar benim teklifimi ya kabul etmezlerse; Banu Hatun’a ne derim. En iyisi onlara önce bir ziyafet çekeyim sonra durumu açıklarım. Bu güne kadar bana hep yardımcı oldular.
Remzi’ yi vadiye girişte Ayı karşıladı.
- O Çoban Remzi bekleyi bekleyi gözümüz dört oldu, nerede kaldın.
- Hiç sorma Ayı kardeş öyle bir derede düştüm ki, çare bulmak için sizden yardım alamaya geldim.
- Derdini söylemeyen derman bulamazmış derler.
- Senle karşılaşmam iyi oldu. Ben padişahın kızı Banu Hatun’ a âşık oldum. Adam kızı bir çobana vermeyeceği belli… Anamı kızı istemeye göndersem o saate padişah kellesini alır anamın. Bu işe bir çare ayı kardeş.
- İş bu kadar ciddiyeyse; kurt, tilki ve kartalı haber salayım, biz gelene kadar sen yemekleri hazırla. Yemekten sonra aklımdaki plan onlara açıklayacağım. Bir yere kaybolmadan bizi bekle.
Bir saat sonra, ayı, kurt, tilki ve kartal birlikte Çoban Remzi’nin hazırladığı yemekleri afiyetle yediler. Ardından ayı söz aldı:
- Arkadaşlar çoban dostumuz için hazırladığım bir plan var. Yarın padişahın kızını ona kaçıracağız. Bir boyunduruk ve karasaban lazım… Çoban bunları köyden bulup getirecek. Ben ve kurt karasabana öküz gibi koşulacağız. Tilki karasabanı bir çiftçi gibi sürecek. O sırada padişahın kızı ve tüm ahali bizim bu komikliğimizi izlemek için dışarı çıkacaklar. Kartal gökyüzünde uçarak padişahın kızını bir küpe bindirip bizim yaşadığımız vadiye kaçıracak. Planla ilgili görüş ve önerileri olan var mı?
Çoban Remzi söz istedi.
- Ayı kardeş ben o sırada nerede olacağım.
- Sen vadiden ayrılmayacaksın. Buradaki bir mağarayı sizin için dayayıp döşeyeceğiz.
Beklenen gün geldi. Plan gereği padişahın sarayının tam karşısında; ayı ile kurt karasabana koşuldular. Tilki arkalarında karasabanın tutarak tarlayı sürmeye başladı. Yabani hayvanların bu halini görmek için tüm ahali gülerek ve bağırarak dışarı çıkıp seyretmeye başladı. Banu Hatun’da kırmızı giysileriyle o da seyre katılmıştı. Kartal fırsat kolluyordu. Padişahın kızının dışarı çıktığını gördüğü anda; elindeki küpe atarak, Banu Sultanı kaptığı gibi hayvanların yaşadığı vadiye götürdü. Kartalın havalandığını gören, ayı kurt, tilki, karasabanı tarlada bırakarak vadiye doğru koşmaya başladılar.
Korku ve dehşet içinde vadide bir mağaranın içinde Çoban Remzi ile karşılaşan Banu Sultan’ın korkusunun yeri sevinç gözyaşları almıştı. İki sevgili birbirine sarılarak sevgi yumağı oluşturdular. Onlar artık yaşam vadisinde hayvanların koruması altında yaşayacaktı.
Padişah kızının Çoban Remzi tarafından kaçırılmasını öğrendikten sonra; önce çobanın annesini zindana attırdı. Çünkü yaşlı kadının ağzından oğlu hakkında bir sözcük alamadı. Banu Sultan’ı bulmak için ülkenin her köşe bucağına asker çıkardı. Dağlar, ovalar, vadiler askerden geçilmiyordu.
Askerleri uzaktan gözeten Banu Sultan Çoban Remziye dönerek;
- Remzi sen bir kör oğlusun ben de sulatan senin kalene sığınmışım. Sendeki bu yürek ve bu bilek olduğuna göre kimse bizi teslim alamaz.
- Korkma sultanım, hayvan dostlarımız bizimle birlikte olduğu sürece kimse bize bir şey yapamaz. Baksana kurtlardan ve ayılardan kocaman ordumuz oldu. Gökyüzünde kartla sürüsü bulutlar kadar, kim bize yan bakar. Padişahın orduları hiçbir şekilde yaşam vadisine giremedi. Her saldırıda ayıların ve kurtların karşı koymasıyla geri çekilmek zorunda kaldılar. Yıllar sonra boy boy çocuklar olan çobanla Banu Sultan yaşam vadisinde uzun yıllar yaşayarak; hayvanlarla dost olmanın ayrıcalığını yaşadılar.
TURAN KAYIKÇI
cinaraltikultursanat@gmail.com