ARAŞTIRMACI YAZAR HALİDE HALİD YAZDI: "ÖMÜR DEDİĞİN BİR İÇİM SU"


ÖMÜR DEDİĞİN BİR İÇİM SU...
Hayat bazen insanın isteklerine kendince yön veriyor.
Beklediğin şeyler senin için uzunca bir süre gerçekleşmez. Beklersin, beklersin ve sonunda tam vazgeçecekken sana "dur" der, yüzüne kapılar açar.
Benim Türk şiirinin "Beyaz kartalı", Türk edebiyatının Dede Korkut'u adlanan Bahaettin Karakoç'la tanışmam da bu beklenmedik açılan kapılardan biridir.
Gazeteci olmanın en güzel tarafı da bu. Her alandan insanları tanıyorsun, onların hayat hikayesini dinliyor ve hatta tarihin sayfalarına kaydetmek fırsatına ulaşıyorsun. İnsan var onun hakkında sadece yazarsın ve ya konuşmasını dinlerken "Hadi bir bitse bu sohbet" dersin.
İnsan da var onu dinlemeyi, onunla ilgili mürekkep akıtmayı, röportaj yapmayı hasretle beklersin. Benim röportajlarımda ikinciler ağırlık teşkil ettiği için çok mutluyum.
Onunla Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen bir şiir töreninde tanıştım. İlk kelimesinden beni sözün sihrine kaptırdı. Hazin konuşması, konuşurken bakışlarını uzak bir noktaya dikmesi insanı düşünmeye zorluyordu.
Bakü’den ayrılırken "Kızım sizi Kahramanmaraş" ta görmek isterim, bizim oraları görseniz bizlerle ilgili daha fazla bilgiye sahip olursunuz" dedi.
O günden sık sık hayalimde Kahramanmaraş’a gidip Dede Korkut’umuzla yüz yüze oturup onunla şiirden, Türk şiirinin Türkiye sevdalısı olan "Türkiye’ye hayali sefer" yapan İran’ın Türk şairi Muhemmedhüseyn Şehriyar’la ilgili düşündüklerini dinleyip kaleme almayı canlandırdım.
Böylece, hayallerim günün birinde gerçek oldu. Ankara’da düzenlenen V. Sosyal Bilimler Eğitimi Kongresine davet aldım. Kongre bittikten sonra merak ettiğim insanlarla görüşmeye karar verdim.
En sonunda yollar beni Kahramanmaraş’a hayallerimi gerçekleştirmeye götürdü. Sağ olsun, benim Maraş’ta oturan kardeşim, dostum Yusuf Kenger. Ona gelişimin nedenini söylediğimde sevindi.
Öğleden sonra hocamızı ziyarete gittik.
Bizi görmekten memnundu. Titrek sesle "Kızım bak, görüyor musunuz hayat sürprizlerle dolu, Yüce Yaradan insana neyi ne zaman lütfedeceğini kimse bilemez. Hoş geldiniz. İnşallah bu görüşümüz son olmaz."
"İnşallah, hocam" dedim. Maalesef bu bizim son görüşümüz oldu.
Onunla ettiğim sohbetleri hocam sevgiyle süslediği hayata veda ettikten sonra okurlarımla paylaşıyorum.
-Kızım buyurun, sizi ilgilendiren tüm sorulara cevap vermeye hazırım. Sizi dinliyorum.
-Hocam, siz nereden başlamak isterseniz oradan başlayalım.
Gülüyor.
-Bence sizi ilgilendiren benim sanat hayatımdır, değil mi?
-Hocam, öyle de, ama önce sizin için hayat ne demek ve bu hayatta Türk şiirinin "Beyaz kartalı" neler yaşadı, neleri önemsedi, neleri boş verdi?
Bir anlık susuyor. Bakışları uzaklara dikiliyor. Sanki hayatını göz önüne getiriyor ve nereden başlayacağına karar vermeyi düşünüyordu.
-Çok güzel soru... Biliyor musunuz hayat bir okul. Yaşadığın sürece bu okulda her daim öğreniyorsun. Kimi zaman yaptığın yanlışlardan ders alırsın, kimi zaman da tekrar tekrar yanlışlar yaparsın. Ben hep birincilerden oldum. Yaptığım yanlışlardan ders alarak yaşadım.
Bu ömür dediğin var ya, o bir içim sudur. Yaşadığın hayat boyu şu bir içim suyu yudum yudum içersin ki, bitmesin. Bazen ise bu yudum seni boğacak kadar zorlar. O zaman başını kaldırıp çevrene bakarsın, yaptığın hataları, yanlışları düşünürsün. Güvendiğin insanları yanında görmek istersin. Bir bakarsın bir zamanlar güvendiğin, canını yolunda kurban vermeye hazır olduklarından kimse yok. Bak o zaman boğulursun...
Benim de yaşamım boyu hatalarım da , yanlışlarım da oldu. Günahsız, suçsuz tek olan Rabbimizdir. Ben her yanlışımı ömrüm boyu düşünerek yaşamadım. Ben o yanlışı düzelterek ileri bakarak yaşadım. Hayatı sevdim, insanları, doğayı, bunları bana lütfeden Yaradan'ımı sevdim.
Kimseye kötülük yapmadım. Sevgi benim hayatımın özeğine dönüştü.
Severek sevilerek yaşadım. Ben hep sevdim. Sevgiden güzel bu dünyada ne olabilir ki? Sevgi insanı tüm kötülüklerden korur, sevgi insana yaşama gücü verir.
Mevlana der ki, "sevgi ve merhamet, insanlık; hiddet ve şehvet, hayvanlıktır."
-Hocam sizin şairlik hayatınızla ilgili çok yazıldı, çok röportajlar yapıldı. Özgeçmişiniz tekrar tekrar okurlara sunuldu.
Ben de bir daha tekrara yol vermek istemiyorum. Yani bu sohbetimizi bir az farklı tarzda yürütmek istiyorum. Ne dersiniz?
Gülümseyerek şaşkınlıkla bana bakıyor.
-Nasıl yani farklı?
-Farklı dediğim o ki, istiyorum benim okurum sizi "SİZ" olarak keşfedebilsin. Bu yazıyı okudukça gözleri önüne saçları bembeyaz kara bürünmüş, gözlerinde ise bahar güneşi parlayanTürk edebiyatının Dede Korkut’u canlansın.
Çallaşmış beyaz saçlarını ellerinin tumarına bırakıyor. Bir süre susuyor. Yine nazarları uzaklara dikiliyor.
Çok garip bir hikmettir. Sanat insanları, ister şair, ister yazar, ister oyuncu, ister şarkıcı, fark etmeksizin, sohbet sırasında nedense her zaman bakışlarını uzaklara diker ve bir süre susar, sonra söyleyeceklerini söylerler.
-Tamam olsun kızım. Yağdır sorularını ben de cevaplandırayım. Bakalım beni nasıl keşfedecekler.(Yine gülümsüyor)
-Hocam, umarım İran’ın (Güney Azerbaycan) Türk şairi Mühemmedhüseyn Şehriyar’ı okumuşsunuz.
-Okumaz olur muyum, Haydarbaba şairini tanımamak günah.
- Rahmetli üstadımızla ilgili fikirlerinizi almak isterim.
- Şehriyar’ın Haydarbaba’ya selam manzumesinin kendisi bir Divan’dır. Bazen onunla ilgili yazılan makalelerde, araştırma yazılarda onu Farsça yazmakta suçlarlar. Eserlerinin çoğunun Farsça olduğundan rahatsız olduklarını dile getirirler.
Ama Şehriyar’ın özgeçmişine vakıf olan, onun yaşadığı memlekette Türk’e olan yaklaşımı bilenler onu hiç bir zaman kınamazlar.
Ben neden Haydarbaba’ya selam manzumesini Divan adlandırdım? O eserde neler yoktu ki?
Folklor var, tarih var, felsefe var, matematik var, bir sözle her alanda çalışan insan o manzumeyi okudukça kendine ait bir şeyler bulabiliyor:
Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.
"Menim de bir adım gelsin dilize". Rahmetli bu mısraları yazarken kalbinden geçenleri yazdı, ama bilemedi ki onun adı bu manzumesiyle dünyada tanınacak. Herkes onu Haydarbaba şairi diye anacak. Maalesef hayatta iken Türkiye’ye hayali sefer etse de, bir türlü ne Kuzey Azerbaycan’ı ne de Mehmet Akif’in vatanı Türkiye’yi ziyaret etmek imkanı olmadı. Yani o imkanı İran devleti ona sağlamadı.
Son nefesini de bu iki memleketin nisgili ve hasretiyle verdi.
Üstadla ilgili günlerle konuşsak yine az olur. Keşke, şimdiki gençlik onun gibi şairleri tanımış olsalar.
-Hocam, sadece Şehriyar değil, modern gençliğin milletimizin kültürüne, tarihine vakıf olması, şairlerimizi yazarlarımızı tanıması lâzım. Onlara bu yolda yardımcı olmak biz yazarlara, öğretmenlere, velilere düşer.
-Doğru söylediniz kızım. Başka neleri bilmek isterdiniz?
-Hocam, sizin için şiir nedir?
-Hımm... Benim için şiir nedir?
Benim için şiir nefestir, şiir hayattır, şiir aşktır, şiir duadır, şiir sevgilidir, şiir kavuşamadığım hayallerimdir. O hayallerimi şiirlerimde arıyor, bazen buluyor kavuşuyor, bazen de hayal olarak hasretini çekiyorum.
Şiir dediğin Rabbimin bana en değerli hediyesidir. Şiir bana uykusuz gecelerimin tatlı rüyası, gecenin çabuk gelmesini özleyen gündüzlerimdir. Bir sözle, şiir benim yaşamım, şiir benim hayatımdır.
-Hocam, sizi yoruyorsam kusuruma bakmayın, çünkü sizinle bir de ne zaman görüşeceğimi bilmiyorum.
- Beni yaşlımı zannediyorsunuz? Benim vücudum yaşlı olabilir, ama kalbim genç. Getirin yanıma 25 yaşlı bir genç adamı, ben ona hayatın onun için ne olduğunu sorayım, bakın ne cevap verecek.
Hepimiz gülüyoruz.
-Hocam ıhlamuru çok mu seviyorsunuz?
İçten kahkaha çekerek:
-Ne demek istediğinizi anladım. Evet, çok seviyorum hele ki, çiçek açtığı zaman.
Bu sorunuzla "Ihlamurlar çiçek açtığı zaman" şiirimi kastettiniz, değil mi?
-Evet. Neden ıhlamurlar çiçek açtığı zaman, başka bir ağaç değil?
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Şu mısralar size hiç bir şey söylemiyor mu? Neden ıhlamurların çiçek açtığı zaman "ona" gideceğimi söylüyorum?
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamur ağacı benim için tam farklı bir ağaç, çiçekleri de farklı. O ağaç çiçek açarken benim için süslü gelin gibi, çiçekleri solarken ise aşk hasretiyle yanıp tutuşan bir aşık gibi.
Ihlamurları benim sevdiğim, gördüğüm gibi kimse göremez. O yüzden ben "ona" ıhlamurlar çiçek açtığı zaman gitmek istiyorum...
-Hocam, sevmek mi zor, sevilmek mi?
Yine susuyor, yine nazarları uzaklara yol alıyor, yine saçları parmaklarının okşayışına takılıyor.
Ve nihayet :
-Her ikisi çok zor. Eğer ki, konu gerçek sevgi ise, ikisi de zordur. Bakarsın sen seversin, deli gibi aşık olursun, ama sevdiğin seni hiç sevmez, yada sever ama senin sevdiğin gibi değil. Bir de bakarsın seni severler deli gibi, sense sevmezsin, sevsen de onun seni sevdiği gibi sevemezsin. Sevgi gönül işidir, kızım.
Maalesef şimdi sevgi çok basitleşti. Eksisi gibi kutsal sevgi denilen bir şey yok... O sevgi şimdi şiirlerde, romanlarda, hikayelerde.
-Hocam, bana zaman ayırdığınız için size teşekkür ediyorum. Ben sözümü tuttum, sizi görmeye geldim. İnşallah, bir dahaki seferimde sizinle uzun uzun sohbet edip, edebiyatımızın dününü bu gününü iyice inceler, Türk şiirinin bu günü ile ilgili müzakereler yaparız. Belki sizi Azerbaycan’da ağırlarım. Kim bilir?..
Şimdi ise bana müsaade. Yusuf kardeşim Maraş’ı gezdirsin. Doğru, zamanım çok az, ama yettiği kadar gezeceğim. Sizin Bakü’de söylediğiniz gibi buraları tanıyayım, o zaman yazım daha tatlı olur...(Gülüyoruz hep birlikte)
Sonra da Ankara’ya dönmem lazım, çünkü görüşeceğim, röportaj yapacağım insanlar var. Tüm bunları Türkiye’de olacağım zamana sığdırmam lazım.
-Ben teşekkür ediyorum kızım. Ankara’lardan geldiniz güzel sorularla beni de memnun ettiniz. Umarım inşallah bir sonraki seyahatinizde bana daha uzun zaman ayırırsınız.
-İnşallah, hocam, inşallah.
Ellerinden öpüp vedalaşıyorum. Yaşlı insan olmasına rağmen, bana hiç "sen" diye hitap etmedi.
Bu benim Türk şiirinin Beyaz Kartalı ile son görüşüm oldu...
18 Ekim 2011, Kahramanmaraş
HALİDE HALİD
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Araştırmacı Yazar