GÜLSEREN DELİBAŞ YAZDI : "ACIMAK, ANLAMAMAKTIR"
ACIMAK, ANLAMAMAKTIR
Biz insanlar çok tuhaf yaratıklarız. Hep kolay yolu seçer, duygularımıza teslim oluruz. Duygularımızla hareket etme yetimiz o zaman aklımızı saf dışı bırakır. Bu nedenle de bir insana acıdığımızda, üzüntünün ötesine geçemez, “Vah vah, Allah yardımcın olsun.” demekle yetiniriz. Oysa karşımızdaki kişiyi anlamaya çalışsak, dertleriyle dertlenip sorununa çözüm üretsek, fena mı olur? Acılarını hafifletmiş, moralini düzeltmiş olmaz mıyız? Acıma duygusu yavandır, yalnızca karşımızdakini dertlendirir.
Sevinç ve mutluluk, acı ve üzüntü gibi duyguları tatmayan yoktur. Hatta bu duyguları anlatan, benim çok sevdiğim bir özdeyiş var: “Acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır.” İyi bir insan olmanın özelliği bu özdeyişte saklıdır.
Özellikle engelli vatandaşlarımıza, fakirlere ve işsizlere çok acırız. Örneğin, görme engelli vatandaşımız yürürken ayağı çukura girip yaralansa bizler ne yapıyoruz? Düştüğü yerden kaldırıp yardım ediyoruz. Gerekirse ambulans çağırıyoruz. Ardından da “Zavallı, ne hale geldi, inşallah iyileşir.” diyoruz. Zaten yardımsever bir millet olduğumuzu cümle âlem bilir. Fakat burada unutulan bir şey var. “Düşme nedeni bir çukur. Bu çukur neden kapatılmadı? Yollar neden engellilerin rahatça yürüyebileceği bir konuma getirilmiyor? Burada sorumlu olanlar kim?” diye sorgulamamız gerekmez mi? Bizler kolay yolu seçerek yalnızca acırız. Böyle olunca da yaşanan bu acı olayların ardı arkası kesilmez.
Dilencilerin durumlarını ele alalım. Bu da başka bir acıma şeklidir. Bizim halkımız genelde yufka yüreklidir, dilenci gördü mü hemen cüzdanına elini atar. Dilencilerin duygu sömürüsü yaptığını bilse belki bir sadaka vermeyecek. Bizler onlara para vererek, dilenciliğe teşvik ediyoruz. Basında ve televizyon kanallarında bu tür dilencilerin sahtekarlıklarına sık sık yer veriliyor. Kendini sakat göstererek sahte belgeleri de önlerine koyup apartman dikenler mi istersiniz, bankada milyarları olanlar mı? Ama çabuk unutan ve duygusal bir toplum olduğumuz için elimizde avucumuzda ne varsa bu asalaklara veriyoruz. Gerçekten ihtiyacı olup da dilenen kişiler yok denecek kadar azdır. Çünkü ihtiyacı olduğu halde onurlu olduğu için dilenmeyen çok insan var toplumumuzda. Bunları bizler ve devletimiz, muhtarların yardımıyla bulup gizlice, onları incitmeden yardım etmeliyiz. Bazı toplumlarda dilencilere rastlayamazsınız. Çünkü devlet, ihtiyacı olanlardan haberdardır. Gerekeni yaptığı için asalak insanların da önünü kesmiş olur.
Bir de işsizlik sorununu ele alalım. Ülkemizde işsizlik sorunu hat safhada olduğu için işsizlere karşı acıma duygumuz harekete geçer. Bir de çoluğu çocuğu varsa işsizin bu duygumuz bir kat artar. İşsiz gençlerin durumu daha da kötüdür. Buna karşın bazı kişiler de iş beğenmez. Tembel olduğu için çalışmayan kişilere de rastlamıyor değiliz. Üniversite bitirmiş gençlerimizin iş bulamaması içimizi acıtır ama nedenlerine pek kafa yormayız. Oysa eğitim sistemimizi sorgulasak, kesinlikle çözüm bulunacaktır. Gelişmiş ülkelerde işsizlik sorununu halletmişlerdir. Ne yazık ki biz böyleyiz. Böyle gelmiş, böyle gider misali!
Acımakla; karşımızdakinin aczini, zavallılığını ona hissettiriyoruz. Oysa ona bunun üstesinden gelinebileceğini, mutlaka bir çözümün bulunacağını, bu konuda onunla birlikte mücadele edeceğimizi söylemek o kadar zor mu, anlamış değilim!
Acaba diyorum; düşünen kişileri parmaklıklar arkasına gönderdikleri için mi korku toplumu olduk. Onun için mi düşünceden, sorgulamaktan kaçıyor, ancak acımakla yetiniyoruz. Bence korkunun ecele faydası olmadığını bilmeli, acılara neden olanları sorgulamalı ve doğruları söylemeliyiz ki acılar azalabilsin.
ACIMAK ve ACINMAK duygusunun ortadan kalkması, ancak insanların birbirini anlamasıyla mümkündür. Birbirlerini anlayan kişiler de düşüncelerini özgürce ifade edebilmeli ki acılarıyla tek başına yüzleşmekten kurtulabilsinler. Dertlenmezsek, duyarsızlaşırsak ve birbirimizi anlamaya çalışmazsak nerde kalır bizim insanlığımız?
GÜLSEREN DELİBAŞ
YAZARIN DİĞER YAZILARI