ŞİİRİMİZ ÜZERİNE / Hakan Koçar

ŞİİRİMİZ ÜZERİNE / Hakan Koçar

Bu yazıda sizlere kısaca da olsa şiirimizin dönemlerinden bahsetmek istiyoruz. Böylece toplum olarak her alanda yoksun kaldığımız düşünme alışkanlığımızı birazcık gıdıklamayı amaçlıyoruz.

Bilindiği üzere İslâm skolastiği içinde belli bir felsefî oluşum gelişmiş ve büyük filozoflar ortaya çıkmıştır. XIII. Yüzyıla kadar Türklerden de büyük düşünürler yetişmiştir. Fakat Yunus Emre ve çağdaşlarında görülen Türk-İslâm düşüncesi o yüzyıldan sonra kaybolmuştur. Tüm düşün Osmanlı skolastiğinin etkisinde kalmıştır.

Bütün Osmanlı döneminde tarih, gezi ve benzeri birkaç tür dışında düz yazı yoktur. Yazın alanında en çok gelişen şiir olmuştur. Ancak gelişen bu şiir de sadece söz oyunlarına dayanan, soyut bir imgeleme şiiridir. Tıpkı bir süsleme sanatı gibi…

Divan şiiri kendi türü içinde soyutsuzluk, süsleyicilik ve boyutlama açılarından Picasso resmine benzetilebilir. Toplumsal gerçekliği ve yaşamı yansıtma göstergeleri azdır. Türk insanının varlığı, toplumsal sorunları birkaç örnek dışında divan şiirimize yansımamıştır. Belki de “Sanat sanat içindir” anlayışının bu derece gelişmesinde ve halka ait göstergelerin hiçe sayılmasında Osmanlı skolastiğinin baskın tutumunun da payı olduğu söylenebilir.

Ancak Türk-İslâm aydınını oluşturan küçük bir çevrenin etkisinin, halkımızın şiir geleneğini de etkilediğini belirtmek gerekir. Özellikle halk ozanlarının şiirlerinde, daha somut olmakla birlikte, yine divan şiirinin benzetmeleri imgeleme sınırı ve bakış açısı kendini gösterir. Zaman geçtikçe halk ozanlarının divan şiirinin etkisiyle yozlaştıkları daha belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, Alevîlik ve Bektaşîliğin Osmanlı skolastiğine karşı direndiğini, eski geleneğin sürdürülmesini sağladığını; anonim halk şiiri ürünlerinin ise, az çok etkilenmekle birlikte, divan beğenisi yozlaşmışlığından kendini koruduğunu söyleyebiliriz.

Türk şiiri beş yüz yıl süren bu dönemden geçerek Tanzimat dönemine gelmiştir. Tanzimat öncesi ve sonrasında batıya yönelme zorunluluğu duyan toplumumuz ve aydınımız uyum sorunu yaşamaya başladı. Kendi toplumunu yeterince tanımayan Türk aydını yöneldiği batı düşüncesini ve batı edebiyatını yorumlayacak bir hazırlıktan yoksundu.

Tanzimat döneminin bütün düşün ve estetik çabaları “göz kafiyesi”, “kulak kafiyesi”, “abes”, “muktebes” tartışmaları düzeyinde kalmıştır. Bu durum temsilcilerinin iyi eğitim gördükleri Servet-i Fünun döneminde dahi kendini göstermektedir.

Bu noktada Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Tevfik Fikret isimlerini öne çıkarmakta yarar vardır. Çünkü her üçü de çağdaş Türk şiirine dolaylı yoldan kaynak ve örnek oluşturur. Fikret’te topluma, Akif’te kentsel halka, Yahya Kemal’de geleneksel divan şiirine başarılı bir yöneliş olduğu görülür(Kayn. C.Külebi / Şiir Her Zaman)

Cumhuriyet dönemi şiirimizin en önemli özelliği ise Anadolu’ya yöneliş olmuştur. Gerçi Anadolu’nun yazınımızdaki somut yansımasının, önce öykü ve romanda oluştuğu bilinen bir gerçektir. Anadolu’nun şiirimizdeki ilk gerçek yansımasının Nazım Hikmet’le olduğu söylenebilir. Biraz dar bir çerçeve içinde olsa dahi oldukça somut bir Anadolu anlatılmıştır. Ayrıca bu düşüncemize Faruk Nafiz’ in “Han Duvarları”, Fazıl Hüsnü’nün “Toprak Ana”, “Sivaslı Karınca”, “Kızılırmak Dolaylarında” yapıtları örneklenebilir. Pek çok ozanımız da Anadolu türkülerini şiirlerine yansıtmıştır.

Cumhuriyet dönemiyle birlikte ozanlarımız şiir geleneğimizi, öncekilerden ayrı bir şekilde aktarmış ve çoğu da başarı sağlamıştır. Eski geleneğimizdeki halk şiiri ve divan şiiri farklı ozanlarımızca farklı şekilde yansıtılmıştır. Halk şiirini yansıtanlardan biçimsel öykünmelere düşmeyen yer yer imge, deyim ve betimlemelerden faydalanan ozanlarımız daha başarılı olmuşlardır. Divan şiiri geleneğini başarılı bir şekilde yansıtanlara ise Nazım Hikmet’i örnek gösterebiliriz.

Cumhuriyet dönemi ozanlarının batı anlayışını da kendilerinden öncekilerden çok daha iyi yorumlanmış olduklarını; çünkü kendi halkını çok daha iyi tanıma olanağı bulduklarını, hatta büyük çoğunluğun Anadolu’nun içlerinden çıktığını söylemek yerinde olacaktır.

Çağdaş şiirimizin başlıca özellikleri ise söyleyiş güzelliğine, özgün imgelere, duygulara dayanma ve yaşama sevinci olarak belirtilebilir. Bir önemli özelliği de dilimizin özleştirilmesine büyük yer verilmesidir. Türk aydını ilk kez, anadilinin tadına vararak Cumhuriyet döneminde şiir yazmıştır. Bu noktada günümüz şiirinin halk şiirinin üstün yönlerinden, ana dilimizden, onun imgelerinden, mantığından yararlanmış olduğu da söylenebilir.

Günümüzde daha kendine özgü, dikkat çekici, öbür sanat dallarından daha başarılı bir Türk şiiri olduğunu belirtmek yerinde olacaktır.

NOT : Cumhuriyet dönemi şiiri anlatılırken “Garip” akımına, Türk şiirindeki şaşırtıcılık anlayışına ayrı bir yazı konusu olduğu için değinilmemiştir.