ŞAİR YAZAR MELEK KAVŞUT'TAN HÜZÜNLÜ BİR ÖYKÜ :"BEKLEME İSTASYONU"

BEKLEME İSTASYONU

Trenin o gür ve ezici sesi ile uyandı derin uykusundan. Düş ile gerçek arasındaki o kalın çizgiyi hesaba katmamıştı. Ozan uykusundan uyandığında tren Sivas garında yolcularını indiriyordu, ama aklının almadığı bir şey vardı. Etraf çok sıcaktı... Bu sıcağa bir türlü anlam veremedi, trenin içi de çok sıcaktı.

Ozan, gözlerini ovuşturarak trenden aşağı indi. İlk önce şöyle bir durakladı, tren garı çok fazla kalabalıktı. Trende her ne kadar oturarak geldiyse de çok yorgundu. Oturacak bir yer aradı, bulamadı. Gözünü gezdirdi iyice, duvarın dibinde bir bank gözüne ilişti. Orada bir yaşlı teyze oturuyordu, ama bankın bir tarafı boştu. Önce düşündü" otursam mı oturmasam mı, teyze acaba tepki gösterir mi?" sonra kendi kendine "izin ister otururum" dedi, yanına geçti. Teyzeye selam verdi ve izin isteyerek bankın bir köşesine oturdu. Bir süre sessiz kaldı hiç bir şey konuşmadı.

Düşüncelere dalmıştı. Trenin içindeki sıcaklık onun aklındaydı. "Ben neden bu kadar bunaldım, bu sıcaklığın anlamı neydi?" diye düşündü. Usulca yerinden kalktı, çok acıkmıştı gidip bir şeyler yemek istedi. Gar lokantasına gidip çorba aldı. Yemeğini yerken lokantada televizyon açıktı, son dakika haberleri okunuyordu. Sivas'tan giden treninin kaza geçirdiğini ve trende yangın çıktığını söylüyordu.

Ozan kaşığını çorbanın içine bıraktı, hemen kalktı yeniden teyzenin yanına döndü. Yaşlı teyze Ozan'a baktı "Oğlum ne oldu sana böyle betin benzin atmış?" Ozan'ın gözleri doldu, "Hiç sorma, az önce benim indiğim tren vardı ya, o ileride kaza geçirmiş ve patlama meydana gelmiş, yangın çıkmış. Ben trende gelirken çok fazla sıcaktı, ben çok bunalmıştım, demek ki ondanmış."

Teyze Ozan'ın yüzüne uzun uzun bakıp "Senin içecek suyun ve yiyecek yemeğin varmış o yüzden sana bir şey olmadı. Allah'a şükür et". Ozan, "Ben de öyle yapıyorum teyzem" dedi. Ozan, teyzenin yüzüne bakıp "Teyzeciğim sen niye sabahtan beri burada oturuyorsun, birini mi bekliyorsun?" Teyze Ozan'a "5 yıl önce oğlum askere gitti hâlâ gelmedi, ben onu bekliyorum. Her gün sabahtan gelip burada oturuyorum akşama kadar. Gece eve gidiyorum, çünkü oğlum bana anne beni gündüz bekle gelirsem gündüz gelirim, gittiğim saatte dönerim, burada kavuşuruz demişti. Oğlum bir gün askerlikten mutlaka dönecektir inşallah."

Ozan duydukları karşısında çok üzülmüştü, ama teyzeye belli etmedi. Teyze Ozan'a dönüp "Sen sabahtan beri neyi bekliyorsun? Sabahın köründe trenden indin hâlâ dolaşıyorsun sen kimi bekliyorsun?" Ozan, teyzenin yüzüne derin bir oh çekti "Ben de senin gibi sevdiğim birini bekliyorum teyze"

"Kimmiş bu sevdiğin?"

Ozan, "Bir arkadaşımla sözleştik, dün akşam haberleştik bugün burada buluşacağız. Ama gelmedi, ne oldu bilmiyorum. Beni habersiz bırakmazdı, telefonla konuştuk sabah geleceğini söyledi."

Teyze biraz düşündükten sonra sağına soluna baktı. Ozan'a soru sormakla tedirgindi, ama sormak istiyordu.

"Oğlum senin arkadaşın buradan mı yoksa başka memleketten mi gelecek?" Ozan, "Beni burada bekleyecekti. Biz burada buluşup, başka yerlere gezmeye gidecektik, beni karşılamaya gelmedi."

Teyze biraz durakladı "Senin arkadaşın hangi köyden?" Ozan, "Sivas'ın Kızıl Çakır köyünden teyze bende o köydenim"

"Peki arkadaşının ismi nedir?"

Ozan biraz durakladı, "İsmi Faruk" dedi. Teyzenin gözleri doldu, "Yukarı mahalledeki Faruk yok artık."

Aslında hem Ozan'ın hem de teyzenin yakınları hayatını kaybetmişti. Ozan teyzeye "Senin oğlun beş yıl önce askere gidince hayatını kaybetmişti" diyemedi. Teyze bunu kabul etmek istemiyordu. Ozan arkadaşının ölüm haberini teyzenin gözlerinden okudu, tavırlarından anlamıştı. İkisi de birbirinden gerçeği saklayarak yan yana oturup dost muhabbeti yapmıştı.

Ozan, kısa bir düşünceden sonra başını yukarı kaldırıp "Teyzeciğim sizi çok iyi anladım, o zaman buradan sizin köye Kızıl Çakır köyüne gidelim. Kabristana uğrayalım, Faruk'un öldüğünü anladım. Sen açıkça söylemesen de gözlerin saklayamadı." dedi.

Teyze mahcup bir şekilde başını salladı, "Evet evladım, Kızıl Çakır köyünün kabristanına gidelim beraber" Otogardan köy arabasıyla köyün kabristanına gittiler.

Her ikisinin de yakınları orada yatıyordu beklemeye gerek yoktu.

Birbirlerinden saklayamamışlardı ne olursa olsun gerçekler gizli kalmaz.

Çünkü gerçek tektir.

Gerçek yalnızdır.

MELEK KAVŞUT