MELEK KAVŞUT'TAN "SİNAN KİRVE" ÖYKÜSÜ

MELEK KAVŞUT

SİNAN KİRVE

Hemo Gölü gümüş bir tepsi gibi parlıyordu, ışıltısı göldeki balıkları aşka getiriyor, raks ettiriyordu . Bu güzellik karşısında köyün genç kızları ve bıçkın delikanlıları kayıtsız kalamaz, göl kenarına sık sık gezintiye çıkarlardı .

Cipinya Tela köyünün güzel kızlarından bir tanesi olan Sakine'de gelirdi Hemo Gölü kenarına .

Golya İndari köyünden ve İndari aşiretine mensup olan yiğitler yiğidi Sinan da göl kenarına beyaz atı Çınar ile sık sık geliyordu. Sinan, atı Çınar'a gözü gibi bakardı. Kafasına ve boynuna mavi boncuk takar onu süslerdi. Karaca Dağının görüp göreceği en yakışıklı ve yiğit delikanlısı idi, Sinane Kirve.

Bir gün göl kenarında güzeller güzeli bir kız görür ve kendini ondan alamaz, gölün tılsımına, kızın güzelliğine kapılıp aşık olur. Bu güzel kız Sakine'den başkası değildir . Sakine'de Sinan'dan etkilenmiş ve gözünü ondan ayıramaz olmuştu. İki genç her gün Hemo Gölü başına geliyor, birbirlerine bakıp duruyorlardı .

Sonunda konuşmuş, tanışmışlardı. Konuştukça, birbirini tanıdıkça kirve olduklarını anlamışlardı ve bu aşkın ne kadar imkansız olduğunu da .

Kirve oldukları gerçeğini öğrendikten sonra, bu sevdanın da sonrası olamayacağını anlayan Sakine, Hemo Gölü kenarına daha az, ara sıra gelmeye başladı. Sinan ise gergin atı Çınar'a binip sevdiğini görebilmek umuduyla geliyordu Hemo Gölü kenarına. Göl kenarında saatlerce hatta günlerce oturup türküler söylerdi. Onun yanık sesine alışık olan balıklar Sinan'ın sevda yüklü türkülerini duyunca bir araya toplanıyor, gölde seranat ediyorlardı iki gencin sevdasına .

Sinan her gün bekledi, günlerce bekledi ama sakine gelmedi. Sonunda Sakine'ye haber gönderdi ama bir cevap alamadı, çünkü ailesi öğrenmiş ve kızlarını dışarıya bırakmıyorlardı. Onlar kirveydi, Sinan'ın kirveliğini Sakine'nin babası yapmıştı .

Sinane Kirve Hemo Gölüne her geldiğinde, Sakine ile geçirdiği o kısıtlı ve töre baskısı yaşadığı kelepçeli dakikaları hatırlıyordu. Hatırladıkça o anları göz yaşı içinde ve özlemle anardı.

Sakine'nin ona gümüş tas içinde su verdiği anlar bir bir gözlerinin önünden geçerdi .

"Al kirvem Sakine'nin elinden su iç" derdi ve merak etme senden başkasına yar olmam, Şamın kılıcıyım, belindeyim törelere rağmen kirvem dediğini hiç unutmadı.

Sakine artık göl kenarına gelmez oldu, bu duruma ailesi el koymuştu . "Sinan bizim kirvemizdir, kirveler arasında evlilik olmaz" deyip, Sakine'yi bir an önce başka biriyle evlendirmek, bu olaydan kurtulmak istiyorlardı. Her iki ailenin de bu saçma fikirlerine dayanamayan Sinan, göldeki balıklarla konuşuyor göle döküyordu derdini kederini .

Sakine'nin ailesi kızlarını zengin bir Arap ile evlendirip, uzak bir Arap köyüne gelin verdikleri haberi kulaktan kulağa yayılmıştı, artık duymayan kalmamıştı. Sinan ise her şeyden habersiz yalnızca Sakine'nin sevdasıyla yanıp kavrulurken Sakine'nin evinde düğün hazırlıkları başlamıştı. Sinan ile Sakine'nin birbirine verdikleri söz ve yeminler yalnızca Hemo Gölü, ölü beyaz balıklar ve Karacadağ şahit olmuştu.

Sakine ile Sinan'ın kaderini töreler belirlemişti, yani ölümlerini onaylamıştı töreler. Sakine ile Sinan zorla ayrılırken Karacadağ iki gencin acılarına şahitlik ediyordu. Sinan'ın elleri Sakine'nin elinde, gözleri gözlerinde kalmıştı. Göz yaşları Harran Ovasını sulayacak kadar ve Hemo Gölünde sel olacak kadar akmıştı.

Yanı başında meydana gelen bu tatsız olaylara, bütün gücüyle direnen, mensubu olduğu koskoca aşiretine ve köyüne baş kaldırıp "Bu zengin Arap ile evlenemem ben kirvem Sinan'a söz verdim yeminler attım, o da bana söz verdi. Biz birbirimizle olamazsak kara toprağa gömüleceğiz. Beni öldürün daha iyi. Ölüm bu bize yapılan zulümden çok daha iyidir" diyor ve Sinan'ın kendisine hediye ettiği ipek beyaz mendili çıkarıp saatlerce koklayıp ağlıyordu. Tam da düğün sürecinde Sakine ince ince öksürmeye başlamıştı, başı ve göğüs kafesinde şiddetli ağrılar hissetmeye başlamıştı. Kendi kendine "Sinan'ın hasretinden olsa gerek " diyordu .

Günden güne hastalığı kötüye gidiyor, eriyordu . Düğün günü iyice yaklaşan Sakine, kardeşlerinden Hemo Gölüne gitmek ve Sinan Kirveyi son kez görmek istediğini, eğer göle gitmezse canına kıyacağını söylemişti. Bu durum karşısında çaresiz kalan ailesi onu göl kenarına götürdü.

Göle yaklaştıklarında Sinan'ın atı Çınar, bir ağaca bağlı duruyordu. Biraz ötede Sinan Kirveyi balıklarla konuşurken gördüler. Sakine o an kardeşlerinin arasından fırlayıp "Sinan Kirvem, Sinan ben geldim, bak sözümü tuttum" diye hıçkırıklar içinde acıyla bağırıyordu. Sinan Sakine'nin sesini duyunca hemen ayağa kalkıp Sakine'ye doğru koştu. İki sevdalı hiç ayrılmayacak gibi sarıldılar. Bu kısa ve sonrasız anların uzamasına kardeşleri daha fazla izin vermedi ve Sakine'yi alıp evlerine götürdüler. Sakine'nin kardeşleri Sinan'ı ikna etmeye çalışırken şu cümleler Sinan'ın kulağında da çınlıyordu . "Bak Kirvem, Sinan Kirvem bizi iyi dinle. Biz sana kötü demiyoruz, sen yiğit ve mert bir insansın ne var ki kirveler arasında evlilik olmaz. Hele hele Ezidi ve Müslümanlar arasında asla olamaz. Böyle bir olasılığın önünü kapatmak istedikleri için Ezidi ve Müslüman köyleri arasında Kirve olunuyor. Sakine'nin babası senin kirvendir" dediler. Bu kuralları ve bu geleneği biz koymadık. Ne sen ne de Sakine'nin kararıdır. Bunları bize dayatan törelerdir dediler.

Sakine, artık her zaman durmadan kötü kaderine ağıt yakıp ağlıyordu. Öyle ki ağıtları destana dönüşüp yedi köyü inletiyordu, ama onu ve sevdasını ne duyan olmuştu ne de gören .

Sakine'nin köyünde artık düğünün davul sesi duyulmaya başlamıştı. Sakine gelin gidiyordu...

Sakine gittikten sonra Sinan Hemo Gölünün kenarından ayrılmadı günlerce. Balıklarla konuşup derdini, kederini balıklarla ve Hemo Gölü ile paylaştı. Onu dinleyen çobanlar onun o ağıtları aratmayacak kadar içten söylenmiş sözleri karşısında üzüntü içinde kalmış, şaşırmışlardı. Sinan balıklarla konuşurken şu sözleri söylemişti

"Sevdiğimi götürdüler. Bir şey yapamadık ne o ne de ben, çünkü töreler dilimize kilit vurmuştu. Arkasından baktığımda gözleri ıslaktı, ağzından kan geliyordu hasta olduğunu anladım. O hastalanmıştı, benden sakladılar. Bağırdı bana bakıp "Sinan Kirve seni unutmayacağım, ben artık kara toprağın geliniyim, Sinaaan Sinan kirveee !.." diyebildi Onun sesini ilk ve son defa duydum. Ben de bağırdım, hızlı bir hamle yapıp kardeşlerinin elinden kurtarmak istedim ama olmadı. Kafama tüfeğin dipçiği ile vurdular orada bayılmış kalmıştım. Buralarda geceler acımasız ve korkunç olur. Hemo Gölü kenarında geceyi baygın geçirmiştim. Aradan uzun zaman geçmişti kendime geldiğimde başımda toplanan çobanlar yanımda atım Çınarı gördüm. O yoktu, Sakine yoktu. Sordum çobanlara, evine köyüne götürdü kardeşleri dediler. Soğuk beni içine çekmişti iyice, üşüyor titriyordum . Sevdam ve düşlerim param parça olmuştu " dedi.

Sinan ertesi gün Sakine'nin köyüne gidiyordu köyün yakınından davul zurna sesi duyuldu. Havaya kurşun sıkıyorlardı. Sinan köye iyice yaklaştığında yolda karşılaştığı insanlara sordu "kimin düğünü?" diye. Ona Sakine'nin düğünü olduğunu söylediler .

Sevdası, düşleri ve umutları parçalanmakla kalmamış, yok olmuştu törelerin elinden .

Sinan Sakine'nin düğününden sonra balıklarla konuşurken şöyle demişti.

"O gün Sakine'yi çağırdım gelmedi. Çok hasta olduğunu ve evlendiğini, yanında da eşi olduğunu söyledi kardeşleri. İşte o an dünya küçüldü gözlerimde. Her yer her şey yıkıldı başıma. Sanki başıma kayalar düşüyor, ateş topu yağıyordu gök yüzünden. Yüreğim yanıyor dilim ve ağzım kan kokuyordu. Delirmiş gibiydim, acı çekiyordum. Köyün içinde bağırarak sağa sola saldırdım. Erkekler ağlar mı hiç? Ben bağırarak ağladım. Köyün ve insanların önünde küçük düşmüş ufalanmış, un ufak olmuştum. Sakine'mi almışlardı elimden. Bizi ayırmışlardı. O günden sonra adım deliye çıktı, itiraz etmedim deli olmak işime geldi belki de"...

Sakine evlendikten iki sene sonra yakalandığı ince hastalıktan önce yatalak olarak yatağa bağımlı kalmıştı sonrasında da öldü. Öldükten sonra çok uzun bir ağıt bıraktı geride, bu ağıt dilden dile dolaşıp destan oldu.

Sinan Kirve Sakine'nin ölüm haberini alınca derviş olup köyden köye, dağdan ovaya gezip hep Sakine'yi aradı , anlattı. Onun için delirmiş dediler. En sonunda akrabaları onu Viranşehir yakınlarında bitkin ve hasta bir halde bulup yanlarına aldılar. Akrabalarının yanında da uzun süre yaşamadı.

Sakine'nin ölüm haberini alan Sinan Kirve işte o an aklını kaybetti. Hemo Gölü kenarına gidip balıklarla konuşup Sakine'yi anlatıyordu "O ölmedi onun kokusu burada, bu suda Karacadağ'da yarpuzlarda, nanelerde kaldı. Ruhu bu dağlarda, ayrıldığımız yerde kaldı . Son kokusu, son bakışı, son görüşü oldu. O gün eli elindeyken yüreğimdeki yüreğindeki sevdayı ve umudu en yoğun orada yaşadım. Hemo Gölü kenarında elinden su içerken daha özgür ve umutlu yarınlar düşledim. Ama olmadı törelere kurban gittik " dedi.

Sakine'nin ölümünden kısa bir süre sonra da Sinan kirve öldü. Sinan'ın ölümünden sonra Hemo Gölündeki balıkların yok olduğunu ve iki beyaz balığın göl kenarında karaya vurmuş yan yana durduklarını görmüş o civarda ki çobanlar .

O günden beri o bölgedeki insanlar Sakine ile Sinan Kirve'nin kavuştuğunda inanır.

Sinan Kirvem .

Tasımı berrak suya daldıracağım

Kirvem senin eline tutuşturacağım

Diyeceğim ki kirvem kurban,

içeceksen benim elimden ,

Sakine'nin elinden iç .

Lo Sinan, kurban lo

Ben senin Kirve'nim lo.