MELEK KAVŞUT'TAN KISA ÖYKÜ: "GECENİN SESİ"


MELEK KAVŞUT
GECENİN SESİ
Elif Karadeniz'in bir köyü olan Kocapınar köyüne öğretmen olarak atanmıştı. Etrafı yeşillik ve kır çiçekleriyle süslenmiş olan bu köy, dört tarafı dağlarla ve tepelerle çevrilmiş, kente oldukça uzak bir vadi içerisindeydi. Köyün ortasında gümbür gümbür akan pınar köye güzellik katıyordu. Civardaki köy öğretmenleri her hafta sonu Kocapınar köyüne gelip Elif’te toplanırlardı.
Kocapınar köyü kocaman bir vadiye dağılmış fındık bahçeleri, çilek ve cevizleriyle ün yapmıştı. Dört mevsim rüzgar esen, iklimi sert bir yerdi. Ulaşımı zor, yolları sarptı. Buna rağmen doğa güzelliği karşısında büyülenen bölgedeki yabancı memurlar Kocapınar’a gelip Elif öğretmende kalıyorlardı. Elif arkadaşlarını sık sık kaldığı köye davet ederdi. O gün arkadaşı Ayşe'de gelmişti fakat Ayşe'nin içinde bir korku, tedirginlik ve ürkeklik vardı. Bu korkusunu Elif'e söyleyip onu da tedirgin etmek istemiyordu.
Elif öğretmen Ayşe ile okulun lojmanında, yani Elif'in kaldığı evde zaman geçirdiler, sohbet ettiler, pencere önünde oturup dinlendiler. Sonra Elif Ayşe'ye dedi ki; “Ayşeciğim hava güzel. Lojmanların önünde oturalım mı?” Ayşe kabul etti. Elif hemen lojmanın önüne beyaz plastik masasını koydu. Masanın üzerine güzel kırmızı küpeli çiçeğini koydu ve çay demleyip getirdi. İki arkadaş yemekten sonra çaylarını içip sohbet ettiler. Elif bir de radyo açtı. Radyoda inceden çok güzel bir türkü çıkmıştı; “Erzurum dağları kar ile boran” İki arkadaş bu türküye eşlik ettiler.
Sohbet muhabbet derken gece yarısına kadar oturdular. Aslında tam olarak gece yarısı değildi. Saat bir buçuk- iki gibi ancak olmuştu. Birden tek tek atılan kurşun sesleri gelmeye başladı. Ayşe sordu Elif'e;” Elifciğim neden böyle kurşun sesi geliyor. Nereden geliyor, acaba kavga mı var bu köyde, çatışma mı var? Bir şey mi oldu?”
Elif; “Ayşe'ciğim ben de bilmiyorum. Bir şekilde öğreneceğiz birazdan " Ayşe; “Kimden öğreneceğiz?” diye sordu.
Elif; “Kapıyı açıp bakalım” deyince Ayşe korku içinde; " Hayır hayır! Kapıyı sakın açma. Korkarım ben. Kapının önünde birileri varsa gelebilir. Olmaz! Artık içeri geçelim, dış kapıyı sakın açma!” dedi.
Kurşun sesleri gittikçe yoğunlaştı. Elif ve arkadaşı Ayşe öğretmen iyice korkmuşlardı. Korku onları adeta içine çekmişti. “Gel, kapının arkasına barikat koyalım.” dedi Ayşe. Ranzayı, masaları sandalyeleri evdeki ağır eşyaların hepsini kapının arkasına koydular. Camların, perdelerin üzerini kilimlerle halılarla kapattılar. Hepten karanlık oldu. Elif Ayşe’ ye; “Neden böyle yaptın? diye sorunca Ayşe;
“İçerisi karanlık olursa bunlar evde kimse yok diye buraya yönelmezler. Ama ışığımızı falan görürlerse her kimse bu kurşun atanlar, buraya da gelebilirler. Kendimizi kamufle etmeliyiz.” dedi.
O gece Elif ile Ayşe aynı yatakta beraber yattılar. Yorganın içine öyle girmişlerdi ki elleri ve ayaklarını iyice saklamışlardı. Kurşun sesleri devam ediyordu Elif ;
“Bak Ayşeciğim. Bu köyün insanları iyidir, yabancıyı sever, misafirperver derler bu köydekilere. Bize bir şey yapmaz. Belki köyde bir kavga falan çıkmıştır. Belki yabani bir hayvan inmiştir köye ve ona atıyorlardır kurşunu. Bize kimse bir şey yapmaz” dedi.
Ayşe; “ Böyle diyorsun ama bak çok ıssız bir köy burası. Okul da çok ıssız bir yerde. Sağlık evi de…”
Ayşe ve Elif'in gecesine korku iyice hakim olmuştu. O kadar korkmuşlardı ki nefes alacak durumları yoktu. Kendi nefeslerini bile duyamıyorlardı. Ayşe aniden fısıldadı Elif'e; “Elif ya birileri gelip bizi burada öldürmeye, kesmeye kalksa biz ne yapacağız? Kim bunlar acaba? Bu gürültü, bu silah?” Elif pencerenin arkasından bakmayı önerse de bakamadılar. Başka bir yerde birileri eğlenirken, korkunun ve silahların gölgesinde bir eğitim ocağında onlar panik içindeydi.
Sabah olduğunda Elif ve Ayşe öğretmen birbirlerine sarılarak seslere yeniden kulak kesildi. Sesler kesilmişti.
Ayşe;“Ne yapalım şimdi? Dışarı çıkalım mı? Biz kimden öğreneceğiz gece olup bitenleri?_”
Elif; “İlk önce bir pencereleri açıp bakalım, kapı aralığından bakalım ama direkt çıkmayalım. Herhangi bir şey varsa bizi görmesinler. Ayşe de Elif'i onayladı.
Sonra Elif çıktı pencerenin kenarından baktı. Ortada hiç kimse yoktu. Sabahın erken saati, şafak vaktiydi. Kısa bir sessizlikten sonra kapı üç defa çaldı. Elif ile Ayşe birbirlerine dün geceki aynı korkuyla sardılar.
“Ay anne! Bu silahlı kişiler herhalde” dedi Ayşe .”Gündüz bir şey olmaz sanırım, yavaşça kapıyı açalım mı? Yok yok hemen kapıyı açmayalım. Kapının arkasına bakalım.”
Kapı aralığından yavaşça baktı Elif. Pencere kenarından da bakınca muhtarı gördü. Muhtar elinde koca bir tepsi içinde yiyeceklerle öğretmenlerine yemek getirmişti. Kapıyı açıp muhtarı karşılarında görünce rahatladılar. Muhtarın yüzü güneş gibi gülüyordu. Bu gülüşe şaşırıp sordular; “Biz dün gece uyuyamadık korkudan. Bütün köy bir kurşun sesi, bir mermi çığlığıydı. Köyü gürültü kaldıracaktı neredeyse. Mermiler kurşunlar silahlar…Çok korktuk. Kapıların arkasına barikat kurduk, ağırlık koyduk. Başımıza bir şey gelir diye uyuyamadık”
Muhtar Mehmet şaşkın bir ses tonu ile; "Gece havaya kurşun sıkan ve ateş eden, bizim Temel emmiden başkası değildi. Beş kızdan sonra dün gece bir oğlu dünyaya geldi. Bu olayı kutlamak amacıyla havaya ateş açıyordu. Siz neden bu kadar korktunuz ki öğretmen hanım?" Muhtarın bu açıklaması üzerine, vadide öğretmenlerin kahkahası yankılandı.
Kısa bir sessizlikten sonra Elif öğretmen; "Kurşun sıkıp havaya ateş ederek kutlama yapacaklarına, kemençe çalıp horon tepmek çok daha güzel olurdu'' dedi.
