İKİ KEZ OKUTULAN MARŞ VE KURTULAN HAYATLAR


Tarih; 1 Mart 1958… Şehr-i İzmit’in üzerinde parçalı bulutlu bir hava…Güneş bulutların arasından sıcacık yüzünü göstermekte. Istakozlar körfezi sakin, martılar suyun yüzünde nasiplerini ararken, deniz küçük kıpırtılarla sahili yalamakta. Vapur iskelesindeki demir babaya kalın halatla volta atmış gemi, 72 baca numarası ile S/S Üsküdar…,


Gemi yol halindeyken lodos daha da şiddetlenmiş, hava neredeyse gece gibi kararmıştır. Yaklaşık 130 km. hızla esen rüzgara karşı koymaya çalışan ahşap,yaşlı ve yorgun geminin dümen zinciri de kopunca kontrolden çıkar. Azgın dalgalar o kadar yükselir ki küçük vapuru şiddetle sola doğru yatırarak, üç dakika içerisinde alabora eder…Geminin içine dolan buz gibi suların etkisiyle, büyük çoğunluğu öğrenci olan yolcular feryatlarla, canhıraş çabalarla küçük kıyameti yaşamaktadırlar. Petrol Ofisi önlerine geldiğinde alabora olan geminin batışına burada şoför olarak çalışan Yahya ismindeki vatandaş şahit olur. Geminin Petrol Ofisi’ne yaklaşır yaklaşmaz ön kısmının kalkarak arka kısmının battığını sonra düzelip biraz yoluna devam ettikten sonra burnundan saplandığını ve adeta takla atarak açılan dalgalar arasında kaybolup gittiğini görür ve olayı hemen ilgili makamlara bildirir.
Günlerden Cumartesi ve okulların son günüdür
O yıllarda şimdiki gibi iki gün hafta tatili yoktur, devlet daireleri ve okullar cumartesi yarım gün mesai yapmaktadır. Yani Cumartesi günü öğlene kadar okullarda eğitim öğretim yapılmaktadır. İzmit'in karşı kıyısındaki Gölcük ve Karamürsel'de ise lise yoktur. Kara yolu bozuktur ve neredeyse yok denecek kadar kötüdür. İşte bu sebeple de karşı kıyının öğrencileri eğitimlerini sürdürmek için bu kıyıya kolay ve ekonomik olan deniz yoluyla gelmektedirler.
Karşı kıyıdan bu kıyıya gelen yüzlerce öğrencidir onlar. İzmit Lisesi, İzmit Erkek Sanat Enstitüsü(şimdiki Endüstri Meslek Lisesi) ve Kız Sanat Okulu öğrencileri. Pek çoğu o hazin günde azgın sularda, boğularak ya da donarak yaşamını yitirecek olan; yaşamış olsalardı belki de ülkenin geleceğini değiştirebilecek pırıl pırıl canlar…


Şirket-i Hayriye tarafından Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’ya sipariş edilerek Elbing kentindeki F. Schichau Gmbh. tezgâhlarında yaptırılmasına karşın savaş nedeniyle verilmeyen ancak 1927’de teslim edilen iki küçük yolcu vapurundan biri. Ve ne yazık ki; birkaç saat sonra Türk Denizcilik tarihinin en acı sivil deniz kazası olarak tarihe geçecek olan facianın baş aktörü…
Kaptan Mehmet Aşçı, tecrübeli ancak alaylı bir kaptan… Saat 12.30 daki seferini beklemektedir. Öğlen saatlerinde Karamürsel yönünde hava kararmaya, koyu bulutlar gökyüzünü doldurmaya başlar. Lodos fırtınası öylesine kuvvetle esmektedir ki bunca zamandır Körfez’deyolcu taşıyan Mehmet Kaptan’ın dahi gözü korkar. Neredeyse halatı bağlı olduğu babadan koparacak ve gemiyi sürükleyecek kadar kuvvetlidir fırtına. Üstelik gemi yeterince yolcuyla da doludur. Mehmet Kaptan meslek hayatında hiç yapmadığı bir şeyi yapar; vapuru kalkış saatinden10 dakika kadar önce kaldırır ve “tam yol ileri” komutu verir.




Okul Müdürü Remzi Sert’in konuşması ve ardından müzik öğretmeninin ses vermesiyle tüm okul İstiklâl Marşı’nı söylemeye başlar. Ama 12.30 daki vapuru kaçırmak istemeyen, karşı kıyının öğrencileri aceleyle okurlar marşı. Ve tabi ki aceleye getirildiği için de bir nevi kakafoni çıkar ortaya. Okul müdürünün birden yüzü kıpkırmızı olur, müzik öğretmeni ise mahcup… Küçücük cüsseli okul müdürü birden patlar, az sonra denizde patlayacak fırtınanın öncüsü misali ; “Bu ne biçim İstiklâl Marşı söylemek, arkanızdan kovalayan mı var? Kimse dağılmasın, doğru söylemeden, kimseyi bırakmam” der ve o gün okul tarihinde ilk defa olmak üzere İstiklâl Marşı’nı tüm okula yeniden söyletir. Marşın sonunda öğrenciler vapura yetişebilmek için tüm güçleriyle demiryolu boyundan iskeleye doğru koşmaya başlarlar. Canhıraş bir şekilde, nefesleri tıkanıncaya kadar koşarlar, çünkü bu vapuru kaçırırlarsa bir sonraki vapur 14.30’dadır. İşte bu koşu pek çoğunun nefessiz kalmasına, tıkanmalarına, kesilip yolda kalmalarına ve vapuru kaçırmalarına sebep olur. Elbette Mehmet Kaptan’ın vapuru 10 dakika erken kaldırması da cabası. Vapura yetişebilenler yolda kalan, yetişemeyen arkadaşlarına el sallarlar gülen gözleriyle, ölüme doğru açıldıklarını bilmeden…Ve vapuru kaçıranlar müdürlerine kızmaktadırlar için için, ikinci kez okunan marşın hayatlarını kurtardığını bilmeden…
DENİZ ÜSTÜ KÖPÜRÜR...
Azgın lodos tam 130 km. hızla eserken, körfezin mavi sularını da azdırarak yaşlı ve yorgun gemiyi dakikalar içerisinde beraberce yutarlar. Geleceğe dönük hayaller, sevdalar, umutlar da batar Üsküdar’ın yorgun bedeninin
içinde. Denizde saatler süren can pazarı sonrası yetişkin ve öğrenci olmak üzere yüzlerce insan ölmüştür. İzmit halkı ve balıkçıların çabası ile günlerce ceset çıkarılır. İlk gün çıkarılan ceset sayısı 143’dür. Fakat bunun çok üzerinde ölü ve kayıp vardır.
Öğrenci kayıpları okullarda yapılan yoklamalarla anlaşılabildi
Faciadaki öğrenci kayıpları ancak Pazartesi günü İzmit Lisesi ve Sanat Okulu’nda yapılan yoklamalar sonrası anlaşılabildi. Bu yoklamalara göre Sanat Okulu öğrencilerinden ölen ve kaybolan sayısı 49; İzmit Lisesi öğrencilerinden ölen ve kaybolan sayısı 32 dir. Kız Sanat Okulu ise facia günü erken saatte tatil edildiği için karşı kıyıdan gelen öğrencilerinin büyük kısmı bir önceki vapurla gittiğinden, ölen öğrenci sayısı 5 tir.
İZMİT LİSESİ'NİN EFSANE ÖĞRETMENİ DE KURTULMUŞTU
Bu acı faciadan kurtulanlardan biri de; İzmit Lisesi’nin efsane Edebiyat Öğretmeni, binlerce öğrenci yetiştirmiş olan, gerçek bir Cumhuriyet kadını Muzaffer İşler hanımefendidir. O gün vapur batınca karaya yüzerek çıkarak faciadan kurtulmuştur. Muzaffer İşler , Üsküdar faciasının hayattaki son tanığı olarak geçtiğimiz yıllarda sonsuzluğa uğurlandı…


1 MART 1958 İZMİTLİLERİN İKİ KEDERLİ GÜNÜNDEN BİRİDİR
17 Ağustos 1999 depremi bu kadim şehrin başına gelen en büyük felaketlerden ilkiyse, 1 Mart 1958 Üsküdar faciası da ikincisidir. Ve ne yazık ki; ülkemiz yönetimlerinde görülen, yara sarma adı altında üstüne sünger çekilerek gerçekleştirilen “felaketlerin üzerini kapatma” çabası burada da kendini gösterir. Vapurun eski kaptanı Mustafa Ersan tarafından gemiye istiap haddinden fazla yolcu alındığının raporlamasına rağmen aldırış edilmediği, aksine kaptanın başka göreve verildiği, yeterli özellik ve sağlamlığa sahip olmayan gemiye teknik eksiklikleri yanı sıra sonradan uygun olmayan ilavelerin yapıldığı, yönetim hatalarının olduğu öne sürülür. Felaketten sonra ise geminin yaşının olduğundan genç gösterildiği, ölen sayısının azaltıldığı iddiaları ortaya atılmıştır. Ancak maalesef ki tüm suç bu elim olaydan bir buçuk hafta sonra cesedi denizden ağların içinde çıkarılabilen ve sadece sekiz kişi tarafından defnedilen zavallı Mehmet Kaptan’a kalmıştır. Felakette ölenlerin tam sayısı ise bilinememektedir. Bazı kaynaklara göre 148, bazılarına göre 250, bazı kaynaklara göre ise 387 dir. Bu elim olayın tek faydası ise, gerçekleşmesinin ardından karşı sahile, Gölcük ve Karamürsel’e birer lise yapılması olmuştur . Üsküdar Vapuru Faciası İzmitlilerin hüzünle andıkları kara bir gün olarak tarihe kazınmıştır.









