HAKAN KOÇAR'DAN YENİ BİR ÖYKÜ DAHA ÇINARALTI'NDA
HAKAN KOÇAR
ANILARDAN SONSUZLUĞA: FİGEN
Figen, oturma odasının huzur veren sessizliğinde pencereden dışarı bakıyordu. Öğleden sonrayı karşılayan parlak güneş, perdelerden yumuşak bir ışık saçıyor; rüzgar açık pencereden hafifçe eserek, odanın içine serinlik taşıyordu.
Sesi kısılarak açılmış radyonun hoparlöründen çıkıp kulaklarına ulaşan melodik şarkılar, içini hüzünle dolduruyordu. Soğuk ve melankolik notalar, Figen'in ruhunu sarmıştı. Bu hüzün dolu anlarında zihninde Can'la geçirdiği güzel günler canlanıyordu.
Can'la geçirdiği zamanların anlamı, onun için çok özeldi. Birlikte geçirdikleri güzel anlar, gülüşmeleri, uzun ve derin sohbetleri, sarmaş dolaş oluşları, sarılıp saçlarını koklayışı... Her biri, anılarında canlanıyordu. Can'la geçen o güzel günlerini düşündükçe Figen’in yüzünde huzur ve mutlulukla dolu bir gülümseme beliriyordu. Geçmişin izleri, rüzgarla birlikte odanın içinde dans ediyordu. Figen, bu anılarla dolu hüzünlü ama bir o kadar da tatlı anlara kendini bırakıyor, geçmişi bir daha yaşıyordu.
Can'ı kaybetmesi, yüreğinin en derin köşelerinde yankılanan büyük bir acıydı. Bir zamanlar hayatlarını birleştiren, sevgi ve mutlulukla dolu bir ilişkileri vardı. Fakat, elim bir kaza sonucunda her şey bir anda değişmişti.
O kaza günü, gökyüzü kapkara bulutlara gömülmüştü. Sert esen rüzgar, sanki hüzünlü bir melodi çalıyordu. Can'la beraber geçirdikleri yıllar, Figen'in belleğinde canlanıyordu. Birlikte paylaştıkları güzel anlar, gülüşmeler, sevgi dolu bakışlar... Her biri, içindeki acıyı daha da derinleştiriyordu.
Kaza anı, Figen'in zihninde bulanık bir şekilde beliriyordu. Telaş, korku ve ardından derin bir boşluk... Can'ın ölümü, Figen'i adeta yüreğinden parçalamıştı. Her gün, yastığında Can'ın eksikliğini hissediyor, O’nun yastığına sarılıp doyasıya kokluyor, gözyaşlarını o yastığa akıtıyordu.
Ama Can'ın hatıraları, onun için her daim yaşayan bir hazineydi. O’nun gülümsemesi, sesi, dokunuşları... Her biri, Figen'in yalnızlıkla savaşmasına güç veriyordu. Belki de en zor zamanlarında, Can'ın sevgisi ve anılarıyla ayakta kalıyordu.
Aradan yıllar geçmiş, Figen'in yüzünde acımasız zamanın izleri belirginleşmişti. Yüzündeki kırışıklıklar, yaşamın getirdiği tecrübelerin izlerini taşıyordu artık. Her bir çizgisinde, derinliklerde saklı anılar yatıyordu. Biliyordu ki bu kırışıklıkların her biri Can'ın izleriydi. Figen, aynaya her baktığında, yüzündeki kırışıklıkları uzun uzun izliyordu. Her biri, geçmişte yaşadığı her anın bir yansıması gibiydi. Ancak, özellikle gözlerinin etrafındaki kırışıklıklar, ona Can'ı hatırlatıyordu. Can'la geçirdiği her an, her gülümseme, tüm yaşadıkları... Tıpkı o kırışıklıklar gibi, sadece yüzünde değil yüreğinde de kalıcı izler bırakmıştı. Gülüşmeleri, paylaşılan anıları, sevgi dolu bakışları... Her biri, yüzünde ve yüreğinde derin birer iz olarak belirmişti. Figen'in yüzü, Can'la geçirdiği o özel zamanların izleriyle dolu bir harita gibiydi. Ve belki de bu izler, onun için Can'ın varlığını sonsuza kadar hatırlatacaktı.
Yaşadığı hastalıklar ve içindeki büyüyen acılar, kalbinde derin yaralar açmıştı. Her soluk alışında, ölümün soğuk nefesini ensesinde hissediyordu. Bedeni, yaşadığı ağrılarla zayıflarken, ruhu da karanlık bir gölgeyle örtülmüştü. Yolun sonuna yaklaştığının farkındaydı. Hastalıkların acımasız pençesinden kaçamayan Figen, her gün içindeki çaresizlikle boğuşuyordu. Geçmişte yaşadığı acılar, içindeki umut kırıntılarını yavaş yavaş yok ediyordu. Artık her adımı, bir öncekinden daha zor geliyordu. Her gün biraz daha güçsüz düşüyor, bedeni ve ruhu yorgun bir savaşın esiri oluyor, ölümün adım adım yaklaştığını hissediyordu.
Yaşadığı bu acı dolu yolculukta kendini yalnız hissediyordu. Can’ın ve geçmişte yaşadığı diğer kayıpların acısı, içinde derin yaralar bırakmıştı. Artık onları iyileştirmenin mümkün olmadığını biliyordu. Ölümün kollarında kaybolmak, onun için artık kaçınılmaz bir gerçek gibi duruyordu.
Her akşam olduğu gibi yine evlerinin verandasına çıktı. Bu verandayı çok severdi. Can’la birlikte birer bardak demli çaylarını alıp, verandaya çıkarak uzun uzun nefis manzarayı izlerlerdi. Bir bardak demli çayı kırılgan elleriyle doldurdu ve sessizce manzaraya baktı. Gözlerinde hüzün, yüreğinde ise derin bir özlem vardı. Her bir yudum çay, ona Can'ı ve geçmişte birlikte yaşadıkları o güzel günleri hatırlatıyordu.
Verandada otururken, gözleri ufukta kayboldu. Rüzgar, saçlarını hafifçe okşarken, içinde bir burukluk hissetti. Bir zamanlar Can'la birlikte izledikleri manzara, şimdi ona yalnızlığını anlatıyordu. Ancak içtiği çayın sıcaklığı, içini biraz olsun ısıtıyordu. Can'ı düşündükçe, yüzünde hüzünlü bir tebessüm belirdi. Her bir hatıra, onun için değerli bir hazineden farksızdı. Birlikte gülüp, birlikte ağladıkları o güzel zamanlar... Belki de bu anlar, Figen'in yüreğindeki acıyı hafifletiyordu.
Veranda, Figen için sadece bir mekan değildi. Bu, onun hüzünlerini paylaştığı, özlemlerini serdiği bir yerdi. Her akşam burada olmak, ona bir nebze olsun huzur veriyordu. İşte bu akşam da, bir bardak çay eşliğinde, Can'ın hatıralarına sıkıca sarılarak geçmişe yolculuk yapmak istemişti.
Figen, son yudumu aldığında beklenmedik bir şekilde kalbinde ani bir sancı hissetti. Bedenini bir bıçak saplanmış gibi bir acı kapladı. Elleri titremeye başladı ve çay bardağını tutma gücünü kaybetti. Korku dolu gözlerle etrafına bakındı, ancak etrafta kimseler yoktu. Kalbindeki acı, her geçen saniye daha da şiddetleniyordu. Göğsündeki sıkışma, nefes almasını daha da zorlaştırıyordu. Ter içinde kalan Figen, çaresizce etrafına bakındı, yardım isteyecek kadar güçsüz hissediyordu kendini.
Zihninde Can'ı düşündü, ona ulaşamamanın verdiği çaresizlikle birleşen bu acı, onu adeta darmadağın etti. Hayatının bu son anlarında, Can'ın hatıralarıyla dolu pek çok zamanlarını geçirdiği verandada, beklenmedik bir şekilde hayatla ölüm arasında sıkışıp kalmıştı. Son nefesini almaya çalışırken gözlerini yavaşça kapattı. Kalbindeki acı, bedenini esir alırken, gözlerinde son bir umut ışığı parladı. Belki de sonsuzluğa doğru bir yolculuk başlamıştı ve belki de bu yolculuk, Can'ın yanına gitme fırsatıydı. Son bir kez derin nefes alarak, gözlerini gökyüzüne doğru çevirdi. Karşısında, bulutların arasından gülümseyen Can'ın yüzünü gördü. Yeşil gözleri, sevgi dolu bir ışıkla parlıyordu ve o gülümseme, içine dolan huzurun ta kendisiydi. Can onu çağırıyordu…
Figen'in yüreği bir sevinç ve huzur dalgasıyla doldu. Ellerini, Can'ı gördüğü yöne uzatıp, ona doğru adım atmaya başladı. Her adımda, bedeninden hafiflediğini ve kalbinin sıcak bir ışıkla dolduğunu hissediyordu. Gökyüzünde Can'ın gülümseyen yüzüne doğru yaklaştıkça, Figen'in de yüzünde bir tebessüm belirdi. Artık yalnız değildi, sevdiğiyle birlikte olmanın huzurunu hissediyordu. Ellerini, Can’a uzattı ve ona doğru adımlarını sıkıca attı.
Son bir kez gökyüzüne bakarak, huzurla gözlerini kapadı ve Can'ın yanına doğru ilerlemeye devam etti. Ruhundan ayrılan bedeni boş bir çuval gibi verandaya düştü. Sonsuzluğa doğru uzanan bu yolculuk, Figen için bir vedanın değil, yeni bir hayatın başlangıcıydı…