HAKAN KOÇAR'DAN KISA BİR ÖYKÜ: "ERGUVANLAR ALTINDA"

ERGUVANLAR ALTINDA

Erguvanlar zamanıydı, gözlerim gözlerinle buluştuğunda. İlk defa bakışlarımız karşılaştığında, zamanda kaybolmuş gibi hissetmiştim kendimi. Senin o derin, o sonsuz gözlerinde, bir ömür yaşanacak hüzünlü bir aşk hikayesi yazılıyordu sanki. Her bakışında, yıllarca sürecek bir özlem ve ayrılık acısı gizliydi. Ama yine de, o anı unutmak mümkün müydü? Bu Şehr-i İstanbul'da, erguvanlar altında, kalbimin en derin köşelerine kazınan o ilk buluşmamızın anısını, her gün yeniden yaşıyordum.

Başlangıçta yalnızca yabancı iki ruh olarak karşılaşmış olsak da, zamanla birbirimize adım adım dönüşmüş, hayatın bütün renkleriyle dokuduğu bir öyküye evrilmiştik. İlk buluştuğumuz, sahil boyundaki çay bahçesinin sessiz köşeleri, etrafı saran erguvan ağaçlarının ve çiçeklerin altında geçirdiğimiz her an, birbirimize olan bağımızı daha da güçlü kılıyordu.

Ancak hayatımıza giren o beklenmedik ayrılık, bizi bizden ayırmıştı. Ailenin beni istememesi, işimi ve gelirimi küçümsemesi seni benden uzaklaştırmaya, aramızdaki bağı zorlamaya başlamıştı. Birbirimize olan inancımızı sarsan bu süreç, ikimizde de derin bir boşluk yaratmış, zamanla duygusal mesafeler oluşmaya başlamıştı. İlk kez birlikte yaşadığımız anıların anlamı, o uzaklıkla birlikte silikleşiyordu.

Zor zamanlarımızda birbirimize sıkı sıkıya sarılmaya çalıştık, ancak bu ayrılık duygusu, bir kez daha birbirimize olan bağlılığımızı sınamıştı. Çay bahçesinin huzurlu köşelerinde geçirdiğimiz mutlu zamanlar, artık uzak bir anı gibi geliyordu. Birlikte geçirdiğimiz her an, bir ayrılık ihtimalinin karanlığında kaybolup gitmekten korktuğumuz bir anı oluyordu.

Üzüntüyle dolu günler geçiriyor, her birimiz kendi iç dünyamızda yalnızca geçmişteki güzel anıları düşünerek avunmaya çalışıyorduk. Ancak her ayrılık denemesi, içimizde bir yara açıyor ve birbirimize olan inancımızı zaman zaman sorgulamamıza neden oluyordu. Aramıza giren uzaklık, bazen anlayışsızlık ve hatta kıskançlık gibi duygular da oldu. Ama biz, her bir zorluğun üstesinden gelecek kadar güçlü olmasak da, aşkımızın ne kadar derin olduğunu her seferinde yeniden hatırlıyorduk.

Bazen kavgalarla sınandık, bazen yol ayrımlarında durup düşündük. Birbirimizden vazgeçmek asla bir seçenek olmamalıydı. Çay bahçesinin masalarındaki çiçekler ve erguvan ağaçları, geçmişte yaşadığımız güzel anları hatırlatıyordu, ancak artık o günler geride kalmış gibi görünüyordu.

Ta ki bu ayrılığın acısının ikimizi de uçurumlara sürüklediğini anlayınca, birbirimize koşarak sarıldık ve bir daha da ne olursa olsun, kim ne derse desin bu aşktan kopmamaya yemin ettik.

Sen ve ben dağların zirvesinde güneşin doğuşunu izledik, eski şehirlerin dar sokaklarında kaybolduk, sahil kenarlarında romantik yürüyüşler yaptık. Her yeni yer, birbirimize olan bağımızı daha da derinleştirdi ve birlikte geçirdiğimiz her anı unutulmaz kıldı.

Bugün hala birlikteyiz ve aynı tutkuyla birbirimize âşıkız. Ailen eski hatalarının farkında artık. Torunlarını sevgiyle kucaklarken duydukları mutluluk gülücük gülücük etraflarına saçılıyor. Erguvan ağaçlarının altında aşkımızı tazelediğimiz çay bahçesinin köşelerinde birlikte geçirdiğimiz günlerin hatıraları, bizi bir arada tutan güçlü bir bağ şimdi. Aşkımızın gücü, zamanın ve zorlukların ötesinde bizi bir arada tutuyor. Her bir günümüz, birbirimize olan sevgimizi ve sadakatimizi daha da güçlendiriyor. Birlikte geçirdiğimiz her anın değerini bilerek birlikte yaşlanıyoruz. Saçlarımıza yavaş yavaş düşen aklar, sevgimizi son nefesimize kadar koruyacağımız yeminimize bir mühür oluyor.

Son nefese kadar aşkla...

HAKAN KOÇAR