HAKAN KOÇAR'DAN BİR KISA ÖYKÜ: "BELGİN"


BELGİN
Yıllar, zamanla şekil değiştirip anılara dönüşse de, o ilk aşkın izleri Belgin’in içinde hep taze kalmıştı. Her adımında, her göz kırpışında, o gençlik yıllarındaki heyecanı, tutkuyu ve kaygıyı hissediyordu. Neşe de hüzün de hayatın bir parçasıydı aslında, farkındaydı bunun. Aradan geçen onca yılın ardından, hayatındaki birçok şeyin değiştiğini fark etmiş olsa da, o aşk asla silinmemişti. Bir zamanlar neşeyle gülümsediği, şimdi ise hüzünle hatırladığı anılar hala içini ısıtıyordu.
Bir kış akşamıydı. Belgin, eski kasetçalarını açtı. O zamanlar birlikteyken dinledikleri şarkılar, birer zaman tüneli gibi geçmişe götürdü onu. Gözlerinde bir parıltı belirdi; uzaklara daldı, sanki yıllar önceki o anı yeniden yaşamaya başlamıştı. Bütün bedenini saran eski bir nostalji vardı. O aşkın, o masumiyetin, o duygunun hala canlı olduğunu hissetti. Ama bir yandan da şunu biliyordu ki, ne kadar yaşarsa yaşasın, hayatındaki en değerli şey o aşk olacaktı.
Belgin, gençlik yıllarındaki aşkın sadece bir duygudan ibaret olmadığının farkındaydı. O aşk, onun bir parçasıydı; hem bir dönemin hem de bütün bir yaşamın sembolüydü. O günden sonra, Belgin’i her hatırlayan, sadece bir kadını değil, o dönemi ve o öyküyü hatırlayacaktı.
Bir gün, eski arkadaşlarından biriyle karşılaştığında, geçmişin izleri yeniden yüzeye çıkıverdi. Gözlerinde aynı kırılganlık, aynı derinlik vardı. "Hâlâ o şarkıları dinliyor musun?" diye sordu arkadaşı, hafif bir gülümseme ile.
Belgin, biraz düşündü ve sonra başını sallayarak, "Evet," dedi, "Bazen... çünkü o şarkılar, o anılar hep benimle." O anda, yılların ve mesafelerin bir anlamı olmadığını fark etti. Hayat, acısıyla tatlısıyla bir bütünken, geçmişin aşkı, yaşamın ta kendisiydi.
Bir Pazar günüydü. Geçmişten kalan anıları yad etmek, güzel günlerini tekrar hatırlamak için toplandıkları bir arkadaş gününe gitmişti Belgin. Haldi, hatırdı derken sohbet uzayıp gitmişti. Tülay, Belgin’in geçmiş yıllarının şahidi ve dert ortağıydı. Onun hüznüne de, sevincine de, aşkına ve aşk için çektiği acıya da en yakınında şahit olan dostuydu… Belgin’in gözlerindeki buğulanmayı görmüş, bunun sebebini de anlamıştı. "Şimdi ne yapıyor o, biliyor musun?" diye sordu.
Belgin, bir an için sustu. O anı, o soruyu duyacağı hiç aklına gelmemişti. Hatta o sorunun kırılgan yüreğini bir ok gibi delip geçeceğini hissedememişti… O kadar çok zaman geçmişti ki, Belgin bile ne kadar değiştiğini, ne kadar farklı bir hayat yaşadığını fark etmiyordu. Ama o soru, yıllar sonra bir kapıyı aralamıştı. Geçmişin tozlu raflarından, o eski duygular, hüzünler ve belirsizlikler yeniden gün yüzüne çıkıyordu.
"Bil... bilmiyorum," dedi Belgin, sesinde hafif bir titreme vardı. O an, birkaç saniye içinde geçmişe doğru bir yolculuğa çıktı. Bir zamanlar, her anı birlikte geçirdiği, her göz göze geldiğinde kalbinin hızla çarptığı o adamı, birdenbire aklında canlandırdı. İkisi de gençti, hayatın onlara sunduğu her şeyi birlikte keşfetmeye kararlıydılar. Ama sonra, zamanla uzaklaştılar; aralarındaki mesafe, sevgiden çok başka şeylere dönüşmüştü.
Tülay, Belgin’in sessizliğini fark etmişti, yumuşakça ekledi: “Beni yanlış anlama, sadece merak ettim. O zamanlar birlikte çok mutluydunuz”
Belgin, bir an daha derin bir nefes aldı. "Evet" dedi, "Mutluyduk... Ama bazen mutluluk, bir an için var olup kaybolabiliyor. O zamanlar her şey çok güzeldi, ama hayatın zorlukları bizi başka yerlere sürükledi."
Belgin, o günleri hatırladıkça, o aşkın karmaşıklığını, başlarda her şeyin nasıl ne kadar parlak ve temiz göründüğünü, sonrasında ise sanki bir yelkenli gibi rüzgarın yönünü değiştirdiğini fark etti. Ama şimdi, aradan yıllar geçtikten sonra, o anı anlamlandırmak daha kolaydı. Aşk, sadece bir zaman diliminde bir arada olmayı gerektirmiyordu; bazen, en derin duygular, yıllar sonra bile kalbinizde yaşamaya devam edebiliyordu.
"O zamanlar... her şey daha basitti," dedi Belgin, "Ama şimdi hayat başka. Her şey farklı, ben de farklıyım."
Tülay başını sallayarak, "Bazen geçmişi hatırlamak, ilerlemek için zor olabilir" dedi. "Ama belki de o anılar, seni bugüne getiren şeylerdir. Sonuçta, sen o aşkı yaşadın, öğrendin, büyüdün..."
Belgin gülümsedi, ama bu gülümseme hüzünle karışıktı. Geçmişi kabul etmek ve onunla barışmak, ne kadar zaman geçerse geçsin hiç kolay değildi. Fakat o aşk bir şekilde, hala Belgin’in içinde yaşıyor, ona geçmişi hatırlatıyor, kim olduğunu sorgulatıyordu.
Ve o anda, bir karar verdi Belgin. Geçmişi ardında bırakıp geleceğe odaklanmanın zamanının geldiğini hissediyordu.
O aşkı hatırlayarak, şimdiye odaklanmak... Kim bilir, belki de hayatının en doğru kararı bu olacaktı…
HAKAN KOÇAR