HAKAN KOÇAR ÖZEL YAZISI "ŞİİRİN MUCİZESİNİ ARAMAK" ÇINARALTI SAYFALARINDA

ŞİİRİN MUCİZESİNİ ARAMAK

“Şiir nedir?” sorusu yüzyıllardır insanlığın dimağında oluşmasına, verilen pek çok yanıt içerisinde bir türlü kendine yakışan yanıtı bulamamasına rağmen; günümüzde sanat konularıyla yakından ilgilenen kişiler için artık tartışılması olanaksız olan gerçek, şiirin her türlü çıkar endişesinden uzak, amacını sadece kendinde bulan, eşsiz bir olgu olduğu gerçeğidir.

Düşünce, duygu, imaj… Bunlar her insanı zaman zaman ziyaret eden cömert konuklardır ve çok defalar o anın lezzeti ya da acısı içinde yaşar ve ölürler. Şiir denilen ve sonsuz arzuların baskınıyla türemiş kelimeler düzeninde insanî oluşumların ateşli havarilerini görürüz. Kim bilebilir, bu belki de ani bir ihtirasla kendini bulan ruhun, sonsuz gerçekle birleşmesinden doğan konuşma; yahut güzellik denilen idealle bir an baş başa kalmanın verdiği zevktir.

Şiir insanlık tarihi içerisinde en eski sanat dallarından biridir. En eskilerden biri olması doğrudur da, hemen bütün sanat dallarının belli öğreti kuralları olmasına karşın, şiir yazmanın hiçbir kuralı yoktur. Kaldı ki yukarıda belirttiğimiz gibi şiirin binlerce yıldan bu yana belli bir tanımı dahi yapılamamıştır. Fakat öte yandan, insanlık hiçbir sanat dalını şiir yazmak kadar kolay sanmamıştır. Her insanın resim ya da heykel yapması, tiyatro ya da sinemada oynaması, belli bir müzik aletini çalması ya da şarkı söylemesi öyle olağan değilken, her aklına gelen şiir yazabilmektedir. Bunun bir sebebi, şiirin güzel sanatlar içinde doğası gereği başlı başına özel olması ve malzemesini doğrudan doğruya insana ait olan ve onun ihtiyaçlarından doğan dilden almasıdır. Heykeltraşın yonttuğu taş, doğada serbest halde iken pek fazla bir değer içermez. O taş parçası heykeltıraş tarafından yontulmadan önce üzerinde hiçbir anlam olmayan gelişigüzel bir parçadır. Ancak heykeltıraşın elinde bir anlam, bir ifade ve bir hayat bulur. Heykeltraşı ortadan kaldırırsanız, işte o taş parçası da çıkarıldığı taş ocağına geri döner.

Keza bir müzisyenin elinde şahesere dönüşen ses de öyledir. Oysa ki dil bunların aksine, insanların oluşturduğu, ihtiyaçlarına göre işlediği bir şeydir. Şiir doğanın dışında ancak insanın içinde oluşan bir olgudur. Şiiri kaldırın, dil yine toplumun içinde yaşar, görmesi gereken işlevi görür. Aslında anlatmak istediğimiz şudur; yontu, çizgi, ses vs. bir sanatın oluşumuna doğadan saf olarak geldikleri halde, bunların aksine kelimeler şiire üzerindeki anlamı, yaşayan canlı bir kıymeti beraberinde getirir. Her ne kadar kabul etmesi biraz güç olsa da şiir dilinin alelade konuşma veya düz yazı dilinden ayrı olduğu gibi büyük ve esaslı bir gerçek vardır. Ve bu gerçek şiirin sadece kendine has aidiyetini de ortaya çıkarmaktadır.

Şiir aleminde ne konuşmanın girintili çıkıntılı bozukluğu ve istediğini elde etmek için jestlerden, mimiklerden, tonlamalardan faydalanmaya çalışan, tamamlanmamış parçaları; ne de düz yazının habire genişleyen, bir ahtapot gibi pek çok kol halinde çeşitli sonuçlara ilerleyen durumu vardır. Şiir öyle bir düzendir ki ; hareketini içeriğindeki anlamdan alan ve her şeyin uyumlu devinimlerle tek bir gayeye varmak istediği, biçimlendirilmiş yekvücut bir sistemdir.

Şiirde anlam vardır, fakat bu anlam konuşma veya düzyazıda bulunan anlam değildir. Anlam şiirin manevî benliğini yapan havasındadır. Birbiriyle ilgisiz, hayal ve düşünce parçacıklarını, duyguların teknesinde yoğuran işte bu havadır. Buna istersek şiirin müziği de diyebiliriz. Eğer şiiri şiir yapan bu havayı kaldırırsanız, elinize gökyüzüne savrulmuş ya da sözlüklere iadesini bekleyen bir yığın kelime parçacığı ile birkaç hayal kırıntısı kalır…

Bir şiirin mucizesini onun dışında aramak, bir organı meydana getiren hücrelerin dışında başka yapıtaşları aramaya benzer. Eserlerin sahiplerinden ayrı olduğu asla düşünülemez. Aslolan yukarıda bahsettiğimiz havanın, şairin ruhî durumunun şiire aktarılmasıdır. Ancak şairin hayal ve düşünce parçacıklarını, duygularının teknesinde yoğurup, bunları da şiir diline aktararak eser ortaya çıkarabilmesi hiç de kolay değildir. Bu, bir ömür içerisinde yaşananların yürekteki birikiminin sonucudur. Şair, kendini bulduktan sonra birikimini öte yana bırakır ve okumazsa, üstüne üstlük her gün ve hemen her konuda birkaç şiir yazıyorsa yozlaşıp gitmeye mahkumdur. Birikimin etkisi şiirde bambaşkadır. Her olay için çuvala saman doldurur gibi şiir yazmak demek, kendinize de şiire de yazık etmek demektir.

Siz eğer birikimsiz ve üstelik biçimsiz bir şekilde şiir yazmaya kalkarsanız, şiirin kendine has şeklini kırar, düzenini bozar, sadece ve sadece mısraları yan yana getirmiş olursunuz. Ortaya çıkan ruhsuz, anlamsız ve sihirsiz bir söz yığınıdır ve ne yazık ki şiir ölmüştür…

HAKAN KOÇAR