GÜLSEREN DELİBAŞ ÖYKÜSÜ : "HİŞT BURADAYIM!"

HİŞT BURADAYIM !

O gün Alper alarmın sesiyle yataktan kalktı. Hemen pencerenin bir kanadını açtı. Bahçeye bakarken iki kumrunun yuvarlak bir daire çizerek çam ağacının tepesine konduğunu gördü. Bir of çekti. “Ben Zeliha’ma ne zaman kavuşacam? Şu parasızlık yok mu, gözü çıksın! Nasıl bir dünya bu, aldığım para kuş kadar! Kardeşlerim de okuyo...” diye geçirdi içinden. Sinirli bir halde giyinip kendini dışarı attı.

Nihayet iş yerine gelmişti. Patronuna selam verip kıyafetlerini değiştirmek için giyinme odasına girdi. İş kıyafetini giydikten sonra aynaya baktı.

“Bugün Zeliha’ma geleceğimizle ilgili planı anlatmalıyım. Onun güvenini kazanamazsam ne yaparım ben? En iyisi bugün iş çıkışı ona bir hediye alayım. Nasıl olsa haftalığımı alıyorum, anama da haftaya ikisini birlikte vereceklermiş derim olur biter. Benim için Zeliha önemli evet hem de çok. Oğlum bu kız seni seviyor, bakışlarını görmedin mi nasıl aşkla bakıyor! Senin de onu sevdiğini göstermenin işte tam zamanı! Seni yeniden yarattı. Kötü arkadaşlarından kurtardı, yalan mı oğlum, yalan

mı seni insan yaptı insan…”

Patronu Niyazi Bey’in sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı:

“Alper, oğlum nerde kaldın? Öğlene kadar müşterimiz Kadir Bey’in arabasını teslim edeceğiz.”

Alper utanarak odadan çıktı. Geçerken yüzü seğiriyor mu diye aynaya baktı, herhangi bir şey yoktu. Sevindi ve hemen işinin başına geçti.

Son günlerde Alper’in işinde büyük bir performans göstermesi patronunun dikkatinden kaçmıyordu. Çünkü iki ay öncesine kadar Alper’in ani çıkışlarına ve saygısız davranışlarına şahit olmuştu. Onu işe almasını isteyen akrabasının hatırı olmasaydı Alper’i çoktan sepetlemişti. Hatta dört ay önce de bir çalışanının gırtlağına bıçak dayamıştı. İşte o zaman akrabasına: “Bunu ailesi bir psikiyatriye götürsün. Çok sinirli, burada kavga etmediği kimse kalmadı,” demişti. Fakat birkaç aydır canla başla çalıştığına şahit olunca da o an içinden: “Kesinlikle Alper tedavi gördü. İyi ki Alper’i işten çıkarmamışım. En çalışkan elemanım oldu. İki kişinin yapacağı işi yapıyor. Ben en iyisi bu çocuğun haftalığını artırayım,” diye geçirdi.

Mesai bitiminde Niyazi Bey çalışanların haftalıklarını verdi. Alper’e sıra gelince: “Haftalığını arttırdım. Böyle çalışmaya devam edersen üç ayda bir haftalığın artar. Fakat arkadaşlarına söyleme,” diyerek göz kırptı.

Alper bunu hiç beklemiyordu. Patronunun cimri olduğunu bildiği için şaşkınlıkla “Sağol patron!” diyebildi. Koşarak giyinme odasına geçti. Zarfı açınca gözlerine inanamadı. İçi içine sığmıyordu. Kıyafetlerini değiştirmesi on dakika sürmemişti. Dün Zeliha’yla telefonda görüşmüş, bu akşam için buluşacakları yeri belirlemişlerdi. Alper, tekstil atölyesinde çalışan Zeliha’dan bir saat önce işten çıkıyordu. Bu, hediye almak için büyük bir fırsattı. Tramvaya atlayıp buluşacakları yere yakın bir mağazaya girdi. Geçen hafta sonu buluştuklarında Zeliha’nın bu giyim mağazasında şık bir mantoya baktığını ve beğendiğini fark etmişti. Hemen girip Zeliha’nın bedenine uygun olanı seçti ve hediye paketi yaptırdı. Sevinçle mağazadan çıkıp buluşacakları restorana gitti. Zeliha’sını beklemeye başladı.

Ufak tefek sevimli bir kızdı Zeliha’sı. Açık kahverengi gözleri ışığı gördüğünde elaya dönerdi. Yaptığı hafif makyaj kirpiklerinin ve

kaşlarının güzelliğini ortaya çıkarıyordu. Hele de bir gülünce… Her buluşmada ufak tefek şeylerden sorun çıkarıp kızı üzmese ne iyi olacaktı! Fakat elinde değildi. Neyse ki son iki aydır Zeliha’sının sayesinde biraz sakinleşmişti. Zeliha ona: “Senin bu çıkışların, sinirli hallerin devam ederse arkadaşlığımız biter,” deyince çok korkmuştu. Onu kaybetmemek için büyük bir çaba harcıyordu.

Alper birden Zeliha’yı karşısında görünce yüzü güldü. Sadece hafta sonu cumartesileri buluşan iki sevgili büyük bir özlemle birbirlerine sarıldılar. Alper, Zeliha oturmadan eline hediye paketini tutuşturdu.

“Sana uzun zamandır hediye alamadım. Bunu eve gidince açmanı istiyorum, anlaştık mı?”

Zeliha koca hediye paketini görünce hem şaşırmış hem de sevinmişti. Alper’in gözlerine bakarken: “Benim yakışıklı sevgilim, çok teşekkür ederim ama ben meraktan çatlarım. Ne olduğunu görmem lazım,” dedi.

“Hadi o zaman, aç bakalım, beğenecek misin?”

Zeliha paketi büyük bir heyecanla açtı. Geçen hafta vitrinde beğendiği paltoyu görünce çığlık attı. Hemen giyindi. Palto tam oldu üzerine.

“Sen benim kaç beden giyindiğimi nerden biliyorsun?”

“Nasıl bilmem, geçen hafta sen tezgâhtarla konuşurken ‘Bu paltonun 38 bedeni var mı?’ demiştin. Ben dikkatliyimdir, bilirsin.”

Zeliha sevgilisinin yanağına bir öpücük kondurdu.

Garsonun masaya gelmesiyle her ikisi de balık çorbası, salata ve lüfer balığı istediler. Yemeklerini yerken gelecekleriyle ilgi bir plan yaptılar. Hafta sonu olduğu için restoran oldukça kalabalıktı. Yemekleri henüz bitmiş, kahvelerini içiyorlardı. Alper durmadan iki delikanlının oturduğu karşı masaya bakıyordu. Kıpkırmızı kesilmişti. Birden ayağa kalktı. Dakikalardır gözünü ayırmadığı masaya yaklaştı:

“Deminden beri ne gülüyorsun oğlum? Ayı mı oynuyor karşında?”

Zeliha hemen arkasından yürüdü, ne olduğunu anlayamamıştı.

Delikanlı, Alper’e diklendi:

“Ne diyorsun be, kafayı mı üşüttün? Hasta mı ne ya!”

Alper tam elini kaldırmıştı ki Zeliha ve birkaç garson araya girdi.

Zeliha “Alper’im, ne olur yapma! Günümüzü zehir

etme lütfen!” dedi ve Alper’i sakinleştirerek masaya getirdi. Garsonlar da diğer genci yatıştırmaya çalıştılar. Alper nefes nefeseydi.

“Bırakacaktın da dersini verecektim.”

Zeliha “Al şu suyu iç de sakinleş,” diyerek ellerini tuttu. Alper sakinleşecek gibi durmuyordu. Boyun damarının yanağındaki uzantısı seğirmeye başlamıştı. Bu, tekrar kavga çıkaracağının göstergesiydi. Ellerini Zeliha’dan kurtararak hınçla ayağa kalktı. Karşı masaya doğru fırlayıp sol eliyle gencin yakasına yapıştı:

“Ulan sen bal gibi bana gülüyordun!” diye haykırdı. Sağ eliyle cebinden bıçağını çıkardı. Gencin rastgele birkaç yerine saplayıp hızla restorandan çıktı.

Genç yere yığılmıştı. Garsonlar büyük bir telaş içinde ambulansı ve polisi aradılar. Saniyeler içinde restoranda bulunan kişiler yerde kıvranan gencin etrafına toplandı. Her kafadan bir ses çıkıyordu.

Uzun boylu zayıf bir genç yüksek sesle: “Lütfen açılın, ben intörnüm!” dedi. Gence ilk müdahaleyi yaptı. Kan duracak gibi değildi, nabız da alamıyordu.

Zeliha bir sandalyeye yığılmış ağlıyordu.

Ambulans ve polisin gelmesiyle restoranda tekrar bir hareketlenme yaşandı. İntörn “Hasta çok kan kaybetti, acele edin!” dedi.

Zeliha, zangır zangır titreyerek restorandan çıktı. Sağına soluna baktı. “Alper, Alper!” diye bağırmaya başladı. Birkaç adım atmıştı ki Alper’in sesini duydu. Yandaki apartmanın girişine saklanmıştı.

“Hişt buradayım, sesini çıkarma!”

Zeliha donup kaldı. Bu adamı sevdiğine inanamıyordu. Hızla geri döndü. Restorana gidip bağırdı:

“Katil yan binada!”

GÜLSEREN DELİBAŞ