EĞİTİMCİ YAZAR FİRDEVS KIRGIN YAZDI: "YAŞ UYANIŞI"

FİRDEVS KIRGIN

YAŞ UYANIŞI

Her gecenin bir sabahı olduğu gibi, her yaşın da bir uyanışı olurmuş. Zamanla değişen bir bakış açısı, içten gelen bir yenilenme hissi. İnsan, belli bir noktada durur ve ardına bakar. Yaşanmışlıklar bir film şeridi gibi geçer gözlerinin önünden. Bazı karelerde tebessüm belirir yüzünde, bazılarında ise bir iç geçirme, derin bir suskunluk. Her yaş, kendine özgü bir muhasebe getirir yanında. Bir durum değerlendirmesi, bir konum analizi. Olduğun yeri kuş bakışı görebilmek, geçmişte sana anlamlı gelen şeylere artık farklı bir gözle bakabilmek... Belki de asıl uyanış tam olarak burada başlar.

Zaman geçtikçe öncelikler de değişir. Kalbe paravanlar kurulur, o eski coşkun duygular yerini daha dingin ama daha derin bir hissiyata bırakır. Aynadaki sen ile başkalarının gördüğü sen arasındaki fark daha belirginleşir. Gerçek benliğinle yüzleşmek kolay değildir ama kaçınılmazdır da. Bir sabah uyanırsın ve artık aynı insan olmadığını fark edersin. Kırılmış, iyileşmiş, öğrenmiş, vazgeçmiş, kabullenmiş… Ama hepsinden önemlisi: büyümüşsündür.

Sevginin hiç bilmediğin bir tanımıyla tanışırsın. Koşulsuz, beklentisiz, gösterişsiz bir sevgi. Kalbine yük olan her şeyi bir bir ayıklarsın. Sadeleşmek, bazen büyümenin en zarif hâlidir.

Yazma serüvenime çocukları dahil etmeye karar verdiğimde, onların dünyasındaki berraklığı fark ettim. Bir çocuk şöyle demişti: “Ama kötü karakter olmayan bir hikâye olmaz.” O cümle içime işledi. Uzun süre düşündüm üzerine. Kötü karakter yazmak... Bunu bilmiyordum. Çünkü yazdığım her karakteri içimde hissediyor, onlarla seviniyor, hüzünlerine ortak oluyordum. Kötü bir karakter yazmak, onu anlamak, onunla bütünleşmek... Nasıl olurdu bunu tahayyül edemedim. Bu duygu nasıl hissettirirdi bilemedim. Ya da sahiden kötü insan var mıydı?

Tüm insanların içinde iyilikle doğduğuna dair inancım tamdı. Fakat zaman, şartlar, sevgisizlik, anlaşılmama hali... Tüm bunlar kişiyi başka bir yola sürükleyebilirdi. Belki bir çığlıktı, belki bir savunma. Oysaki zihnimde hep bir çıkar yol vardı. Her karanlıkta bir ışık, her bataklıkta bir nilüfer… Bu yüzden kötüsü olan bir hikâye yazmadım.

Fakat gördüm ki, hayat her zaman masum bir yumuşaklıkla ilerlemiyor. Bir de zorunlu yol ayrımları varmış değiştiren, dönüştüren. Zor zamanlarda aniden beliren. Emek verdiğin, en güzel yıllarını adadığın insanların, özveri ile hayatından zaman tanzim ettiğin kalabalıkların, bir anda yok oluşları... O zor zamanlar iyi ki olmuşlar.

En büyük uyanış buymuş belki de: Kendine ait, sahici bir alan açmak. Kendi varlığını keşfetmek. Hayatı anlamlandırmak; kalbinde tek olan, baki olan gerçek sevgiyi hatırlamakmış. Kimseyi incitmeden ama incinmene de izin vermeden yürümekmiş doğruluk yolunda. Eğilmeden, bükülmeden, içten gelen bir esenlikle…

Bazen ihtiyaç varsa önde yürümek, bir yandan da yüreğinde biriktirdiğin güzellikleri beklentisizce paylaşmak… Ve bu paylaşımın, en çok sana iyi geldiğini görmek. Çünkü sevgi, aktıkça çoğalan bir kaynakmış.

Bu uyanışla birlikte, geçmişin safiyane arkadaşlıklarını daha da özler oluyorsun. Çocukluk arkadaşlığı, gençlik dostluğu… Değer verdiğin kadar değer görebildiğin, saf ve içten bağlar. O bağlar, her geçen gün daha da kıymetleniyor.

Yaş uyanışı… İşte bu, hem bir veda hem de bir yeniden merhaba. Kendine, hayata. Sessiz ama köklü bir dönüşüm bu. Ve belki de en çok şimdi, gerçekten yaşamaya başlıyorsun.