ARNAVUT KALDIRIMLARINDA KALAN AŞK
Ahmet'in adımları, arnavut kaldırımlarının üstünde hafifçe yankılanıyordu. Bu eski , bu kadim şehrin dar sokaklarında dolaşırken, içindeki karmaşık duygularla boğuşuyordu. Bu şehir, onun için sadece aşkın değil, aynı zamanda ihanetin de simgesiydi. Yine de ne yaparsa yapsın bu şehirden vazgeçemiyor, aklına her düştüğünde kendini burada buluyordu.
İşte yine özlemlerle dolduğu bir anda karar vermiş ve hep yaptığı gibi otomobiline atlayıp gelmişti. Geçmişteki acı dolu anılarına rağmen, Ahmet hala o şehre geri dönüyordu. Belki anılarının olduğu sokaklarda, mekanlarda bir kez daha geçmişi yaşamak; belki kaybettiği aşkı yeniden bulabileceği umuduydu onu her defasında bu şehre getiren. Belki de geçmişiyle yüzleşerek, onunla barışıp geleceğe daha güçlü adımlarla ilerleyebilecekti. Gözleri etrafa dikkatlice bakarken, geçmişin izlerini takip etmek istiyordu. Ancak bu izler, artık sadece güzel anılarla dolu değildi. Bir zamanlar kalbinde yarattığı o derin sevgi, şimdi ihanetin acı tadıyla karışmıştı. Ya da o ihanetin acısını yüreğinden silebilme umuduyla her dafasında koşup geliyordu buraya. Hiçbir zaman tanımlayamadığı hisler yumağıydı içinde ki…
Ahmet'in aklı, bir zamanlar aşık olduğu kadının yüzünde dolaşıyordu. Onunla geçirdiği o romantik anlar, şimdi ihanetin gölgesinde solmuştu. Sevdiği kadının ona ihanet ettiğini öğrenmek, yüreğinde onaramayacağı yaralar açmıştı. Bu yaralar, zamanla kin ve intikam duygularıyla beslenmiş olsa da, bu acımasız duygularını bastırıyordu. Ahmet, bir zamanlar tutkuyla bağlı olduğu kadına, ne yapmış olursa olsun zarar veremezdi. Aşk bu değildi…
Günbatımında, sokak lambalarının loş ışığında, Ahmet'in içindeki karanlık duygularla birlikte umutsuz bir hüzün de dans ediyordu. Geçmişin izlerini takip ederken, yüreğindeki ihanetin acısıyla savaşıyordu. Ama belki de asıl savaş, kendi içindeki düşmanla verdiği savaştı.
O büyük aşkıyla bir zamanlar el ele dolaştığı arnavut kaldırımlı eski sokaktan geçerken uzaklardan ona doğru yaklaşan bir siluet dikkatini çekti. Bir kadındı bu. Kalbi hızla atmaya başladı Ahmet'in. Bu kadın silueti ona doğru yaklaşıyor, yaklaştıkça Ahmet’in yüreğinden bedenine sıçrayan tüm duygular kocaman bir fırtına koparıyordu. Gözlerini siluete odaklayarak adımlarını yavaşlattı ve bir an için nefesini tuttu.
Kadının yaklaşmasıyla, onun hatıralarında canlanan o büyük aşkın izleri yeniden can bulmaya başladı. Eski günlerde el ele dolaştıkları o arnavut kaldırımlı sokaklarda, bir zamanlar yüreklerini dolduran o sıcak duyguları hatırladı Ahmet. Evet, bu kadın bir zamanlar kendisine büyük bir aşkla bağlı olduğu halde vicdansızca ihanet eden Hande idi.
Ahmet'in kalbi, adeta bir çekişme içindeydi. Hande'nin yavaş adımlarla yaklaşması, geçmişte yaşadığı derin acıları yeniden yüzüne vuruyordu. Bir zamanlar kendisine büyük bir aşkla bağlı olduğuna inandığı, fakat o büyük aşka ihanet eden bu kadının karşısına çıkması, yüreğinde fırtınalar kopartmıştı. Bacakları titremeye, göz çukurları yavaşça nemlenmeye başladı.
Hande'nin yüzünde bir gülümseme vardı, ancak Ahmet'in içindeki fırtına durmuyordu. Geçmişte yaşadığı ihanetin acısı hala tazeydi. O büyük aşk, şimdi bir yıkımın simgesi haline gelmişti. Ahmet içindeki karmaşık duygularla boğuşurken, Hande'nin yanında olmasının getirdiği karmaşıklıkla baş etmeye çalışıyordu.
Hande Ahmet’in yanına gelerek durdu, hafifçe gülümsedi. Ahmet’i uzaktan gördüğünü hemen tanıdığını, biraz olsun konuşmak için yanına geldiğini anlattı. Konuşmaları sırasında, geçmişte yaşadıkları anılar Ahmet’in zihninde tekrar tekrar canlanıyordu. Ancak bu kez, o anılarda bir burukluk vardı. Ahmet, Hande'nin kendisine yaşattığı acıyı unutmak istese de, geçmişte yaşananlar hala yüreğinin derinliklerinde taze bir yara olarak duruyordu. Hande böyle olmasını istemediğini, ama arzularına uyduğunu, bir daha onunla birlikteyken olduğu gibi mutlu olamadığını anlatıyordu. Ahmet donuk bakışlarla sadece dinliyordu. Hande konuşmasını bitirirken yeniden görüşmek istediğini, hatta belki isterse bir daha birlikte olabileceklerini de söylemişti. Ahmet cevap vermeden, sadece Hande’nin yüzüne bakarak “Hoşça kal” diyebildi.
Hande'nin yanından ayrıldığında, Ahmet'in içinde kocaman bir boşluk kalmıştı. Sanki bu karşılaşma, ona geçmişiyle yüzleşme ve kendi içindeki acıyla barışma fırsatı vermişti. Ancak bu süreç, hiç kolay olmayacaktı.
Ahmet, Hande ile yaşadıkları aşkın izlerini aradığı arnavut kaldırımlarının üzerinde yürürken, şimdiyse o izleri adım adım geride bırakıyordu. Belki de , geçmişte yaşadığı acıları arkasında bırakıp geleceğe doğru adım atmanın zamanı gelmişti. Ve o, geçmişin gölgesinden kurtulup kendi içindeki huzuru bulmak için yola çıkmıştı.
Ahmet'in yüreği, Hande'ye duyduğu büyük aşkın izleriyle dolup taşsa da, O’nun ihaneti geçmişin gölgesinde hala derin, onaramayacağı bir yara olarak duruyordu. Ancak bu acıyla yüzleşmekten başka seçeneği yoktu. Geçmişin hayaletlerinden kurtulmak ve yeniden hayata tutunmak zorundaydı. Ve bunun için cesarete ihtiyacı vardı.
Geçmişi geride bırakıp, geleceğe doğru adım atmanın zamanı gelmişti. Belki de bu acı dolu yolculuk, ona içsel bir güç ve dinginlik kazandırabilirdi. Ahmet, bu fırtınayla başa çıkmak için hazırdı.
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İçindeki karmaşık duygularla baş etmeye çalışırken, kalbinin derinliklerinde bir umut filizlenmeye başladı. Belki de bu acı dolu geçmiş, ona gerçek aşkı bulma yolunda bir rehber olacaktı. Yüreğinin sesini dinlemeye karar verdi. Bundan böyle daha güçlü olmalı ve kalbini yeniden açarak gerçek aşkı bulmaya hazırlanmalıydı.
Ve o arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşırken, içindeki umudu ve sevgiyi yeniden hissetmeye başladı. Geçmişin acılarına rağmen, geleceğe doğru umutla adım atmanın verdiği huzurla doluydu. Asıl aşkın, geçmişte değil, şu anda, bu anın içinde olduğunu keşfetmişti. Artık biliyordu, tüm ihanetin ve acının ardından, gerçek aşkı bulabilirdi. Kararını vermişti, artık kendi mutluluğunu aramak ve gerçek aşkı bulmak için, Hande’nin anılarını o arnavut kaldırımlı sokağa gömecek, geleceğe doğru cesaretle ilerleyecekti…